- KAHVERENGİ:
Hayatımızın içinde yer alan renkleri ya da renklerle süslediğimiz kendi hayatımızı, renkler bağlamında incelerken öncelikle bilimsel bir veri ile işe başlıyalım... Amerikan Kansas Üniversitesi Sanat Müzesinde halının altına elektrotlar yerleştirilir. Müzede yer alan resim ve heykellerin yerleri hiç değiştirilmeksizin yalnızca duvarın rengini değiştirecek biçimde raylı bir perde sistemi yapılır. Arka fonda duvarın rengi olarak beyaz kullanıldığında; ilk 1000 deneğin müzede daha yavaş hareket ettikleri ve müzeyi oldukça uzun bir sürede dolaştıkları gözlemlenir. Resim ve heykellerin aynen kaldığı ve yalnızca arka fonun değiştirilerek (beyaz renk yerine) kahverengi renk kullanılması durumda ise, müzeye alınan ikinci 1000 kişilik denek grubu, müzeye ilk gelen deneklere göre çok daha hızlı hareket etmekte ve müzeyi çabucak dolaşıp, bu mekanı daha çabuk terk etmektedirler.
Kahverenginin bu gizli iticiliğinden dolayı dünyadaki fast-food yenilen bütün restorantların duvarları, masaları ve sandalyeleri genellikle kahverengi ya da kahverengi-şampanya-pembe karışımı renklerle boyalıdır. İşte bu kahverengi ve kahverenginin karışık tonlamaları ile yapılan boyamalar nedeniyle, dünyadaki bütün McDonald’s’larda, Mudurnu Piliçler de, Kentucky Fried Chicken’lar da ve Pizzaland’ler de ve benzeri ‘fast-food’ sunan, ‘snack’ yenilen yerlerde; müşterilere doğrudan dil ile söylenmese bile; kare masalarla, rahat olmayan sandalyelerle, duvarların döşemelerin ve yerlerin renkleriyle insanların bedenlerine; ‘..burada çok oturma hemen yemeğini ye ve git. Ye ve git. Ye ve git...’ mesajı verilmektedir / gönderilmektedir... Valilerin odaları başta olmak üzere, pek çok devlet dairelerindeki üst düzey bürokratların odalarında da duvarlar genellikle ya kahverengi ağaç kaplamayla yada kahverengi renk ile boyanmıştır ki, bu şekliyle odanın duvarlarının rengiyle gelenlere verilen mesajda; ‘Çok oturma, çabuk git. Çok oturma hemen git’ denilmektedir...
Kahverengi aynı zamanda rahatlatıcı, teklifsiz bir renk olarak da kabul edilir. Eğer biz karşımızdakinin kendisini resmiyetten uzak, daha rahat ve daha açılgan olmasını istiyorsak, kahverengi elbiseler giymemizde yarar vardır. Kahverengi elbisenin iş görüşmelerinde ve profesyonel toplantılarda giyilmemesini özellikle salık veren Academy International’in Yönetim Kurulu Başkanı dostum Ahmet Şerif İzgören; ‘kahverenginin toprak rengi olmasına atıfta bulunarak, kahverengi elbise giymiş bir kişinin diğer insanların arasında farkedilmeksizin kaybolup gideceğini’ ifade eder. Yani bu anlamıyla kahverengi renk, araziye uymak isteyenlerin rengi olarak da ifade edilebilir.
İyi bir sorgulama uzmanı olan emniyetçi Sami Teymur: ‘..sorgu sırasında sorguyu yapan kişinin özellikle kahverengi takım elbise giymesini, gözaltına alınan kişinin omuz arkasında durulmasını ve eliyle sorgulananın omzuna dokunulmasını, sorgulanana 50 cm’den daha uzakta durularak sorgulanan kişide, ‘saldır, kaç ve yalan söyle’ duygularının en aza indirgenmesinin gerekliliğini söyleyerek, göz altına alınan kişinin eğer ayakları çapraz bir şekilde birbirinin üzerinde kilitlenmişse, kesinlikle hala söylenilmeyen bazı bilgilerin var olduğunun...’ değerlendirmesini yapmakta ve; ‘...sorgucu da en az sorgulanan terörist kadar o ideolojiyi bilmeli ve teröristle kesinlikle empati kurulmalıdır...’ diyerekten!..
Yine Show TV’deki Ceviz Kabuğu programının yapımcısı Hulki Cevizoğlu ile STV’daki Haber Kritik programını sunan Haluk Örgün de; canlı yayına çıkardıkları konuklarını serbestçe ve bol bol konuşturdukları zamanlara dikkat edilecek olursa kendilerinin üzerlerinde kahverengi ve tonlarında takım elbiselerinin olduğunu gözlemlediğimizi söyleyebiliriz.
Kahverengiyi diğer renklere göre tercih eden kişilerin; günlük gerçeklere sıkı sıkıya bağlı oldukları, yaşam standartlarını sürekli yükseltmeye çalıştıkları, işlerini kaybetmemek için görevlerine dört elle sarıldıkları, olanaklarının sınırlı olduğu inancı içerisinde oldukları için de hangi koşullar altında olurlarsa olsunlar çalışmaya ara vermedikleri gözlemlenmektedir.
Kahverenginin bu gizli iticiliğinden dolayı dünyadaki fast-food yenilen bütün restorantların duvarları, masaları ve sandalyeleri genellikle kahverengi ya da kahverengi-şampanya-pembe karışımı renklerle boyalıdır. İşte bu kahverengi ve kahverenginin karışık tonlamaları ile yapılan boyamalar nedeniyle, dünyadaki bütün McDonald’s’larda, Mudurnu Piliçler de, Kentucky Fried Chicken’lar da ve Pizzaland’ler de ve benzeri ‘fast-food’ sunan, ‘snack’ yenilen yerlerde; müşterilere doğrudan dil ile söylenmese bile; kare masalarla, rahat olmayan sandalyelerle, duvarların döşemelerin ve yerlerin renkleriyle insanların bedenlerine; ‘..burada çok oturma hemen yemeğini ye ve git. Ye ve git. Ye ve git...’ mesajı verilmektedir / gönderilmektedir... Valilerin odaları başta olmak üzere, pek çok devlet dairelerindeki üst düzey bürokratların odalarında da duvarlar genellikle ya kahverengi ağaç kaplamayla yada kahverengi renk ile boyanmıştır ki, bu şekliyle odanın duvarlarının rengiyle gelenlere verilen mesajda; ‘Çok oturma, çabuk git. Çok oturma hemen git’ denilmektedir...
Kahverengi aynı zamanda rahatlatıcı, teklifsiz bir renk olarak da kabul edilir. Eğer biz karşımızdakinin kendisini resmiyetten uzak, daha rahat ve daha açılgan olmasını istiyorsak, kahverengi elbiseler giymemizde yarar vardır. Kahverengi elbisenin iş görüşmelerinde ve profesyonel toplantılarda giyilmemesini özellikle salık veren Academy International’in Yönetim Kurulu Başkanı dostum Ahmet Şerif İzgören; ‘kahverenginin toprak rengi olmasına atıfta bulunarak, kahverengi elbise giymiş bir kişinin diğer insanların arasında farkedilmeksizin kaybolup gideceğini’ ifade eder. Yani bu anlamıyla kahverengi renk, araziye uymak isteyenlerin rengi olarak da ifade edilebilir.
İyi bir sorgulama uzmanı olan emniyetçi Sami Teymur: ‘..sorgu sırasında sorguyu yapan kişinin özellikle kahverengi takım elbise giymesini, gözaltına alınan kişinin omuz arkasında durulmasını ve eliyle sorgulananın omzuna dokunulmasını, sorgulanana 50 cm’den daha uzakta durularak sorgulanan kişide, ‘saldır, kaç ve yalan söyle’ duygularının en aza indirgenmesinin gerekliliğini söyleyerek, göz altına alınan kişinin eğer ayakları çapraz bir şekilde birbirinin üzerinde kilitlenmişse, kesinlikle hala söylenilmeyen bazı bilgilerin var olduğunun...’ değerlendirmesini yapmakta ve; ‘...sorgucu da en az sorgulanan terörist kadar o ideolojiyi bilmeli ve teröristle kesinlikle empati kurulmalıdır...’ diyerekten!..
Yine Show TV’deki Ceviz Kabuğu programının yapımcısı Hulki Cevizoğlu ile STV’daki Haber Kritik programını sunan Haluk Örgün de; canlı yayına çıkardıkları konuklarını serbestçe ve bol bol konuşturdukları zamanlara dikkat edilecek olursa kendilerinin üzerlerinde kahverengi ve tonlarında takım elbiselerinin olduğunu gözlemlediğimizi söyleyebiliriz.
Kahverengiyi diğer renklere göre tercih eden kişilerin; günlük gerçeklere sıkı sıkıya bağlı oldukları, yaşam standartlarını sürekli yükseltmeye çalıştıkları, işlerini kaybetmemek için görevlerine dört elle sarıldıkları, olanaklarının sınırlı olduğu inancı içerisinde oldukları için de hangi koşullar altında olurlarsa olsunlar çalışmaya ara vermedikleri gözlemlenmektedir.
- KIRMIZI:
Şimdi de birlikte kırmızı renge göz gezdirelim. Hepimiz, ‘biraz pahalı olsun ama kırmızı olsun’ anlatımını belki de sıklıkla kullanırız. Yine bizim ‘stand up’ şeklinde verdiğimiz konferanslarda, ‘kamyon’ deyip, orada bulunan dinleyicilere ‘akıllarına hangi renk geldiğini’ sorduğumuzda, katılımcıların neredeyse % 80’e yakını ‘kırmızı’ demektedir... Eğer bir kişi, katıldığı herhangi bir toplantıda söylenilecek ‘kamyon’ kelimesinin sonrasında akıllara ‘kırmızı’ rengin geleceğini önceden biliyorsa, o birlikteliğe daha etkin ve dominant biçimde başlaması söz konusudur diyebiliriz.
Trafik lambalarında dur işareti kırmızıdır. Arabamızın motorunu ilk kez çalıştırmak için marşı çevirdiğimizde karşımıza yağ lambası, el freni lambası, kapıların açık kalıp-kalmadığını gösteren lamba, emniyet kemerimizi bağlamamızın gerekliliğini gösteren lamba çıkar ki; bunların bütününü de gösteren lambalar –genellikle- kırmızıdır. Arkadan gelen kişinin dikkatini çekmek amacıyla arabanın arkasında yer alan park lambaları ve fren lambaları da yine kırmızı renklidir.
İştah açıcı şurupların ve tabletlerin büyük bir çoğunluğu da yine kırmızıdır. Sanki kırmızı iştah açar bir yapıdadır. Bu nedenle de pek çok gıda firmasının logoları da genellikle kırmızıdır. Coca-Cola, Pizza Hut, McDonald’s, Tadım Pizza, Ülker, Burger King, Sarelle, Meysu, Tamek, Eti, Tat ve sizin de sayabileceğiniz başka başka yüzlerce yiyeceğe yönelik örneklemelerde kırmızı renk hep ön plandadır...
Tansiyonu yükselen kişinin yüzü nasıl kızarıyorsa, kırmızının da tansiyonu yükseltici ve kan akışını hızlandırıcı bir özelliği vardır. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in tören ve açılışlarda konuşma yaptığı güneşten koruyucu tentene de her zaman kırmızı renklidir. Yine resmi törenler kurulan ve altında oturulan protokol yerinin brandaları da, yere serilen halılarda hep kırmızı renkli olur. Kırmızı bir anlamda devlet protokolünün de rengidir denilebilir. ‘Cumhur Baba’ın en candan, içten, mutlu ve sağlıklı gözüktüğü resimleri de, kırmızı renkli bayraklarla iç içe olduğu anlardaki resimlerdir. Cumhurbaşkanımızın gelen heyetleri kabul ettiği köşkteki odasında oturduğu yerin arkasındaki duvarda Cumhurbaşkanlığı’nın kırmızı renkli forsu ve kenarlarında kırmızı renkli bayraklar vardır. Gelen misafirlerin oturdukları koltukların bütünü de kırmızıdır. Büyük dikdörtgen masanın üzerindeki işlemeli örtü de yine kırmızıdır. Fors da, diğer kırmızı olan eşyalar da, bir anlamda Sayın Demirel’in arkasındaki duvarı pekiştiren ve Cumhurbaşkanımıza canlılık, heyecan ve gençlik aşısı yapan / katan bir yapı göstermektedir ki, kanımızca bütün bunlar profesyonelce yapılmış olan düzenlemelerdir.
Sporculara ve gençlere dönük üretim yapan firmaların logolarında da genellikle kırmızı renk tercih edilir. Levi’s, The Little Big, Puma ve benzerlerinde olduğu gibi. Yine spor arabalarda da en çok kırmızı renk kullanılır ki bu bağlamda ferrari arabaların yalnızca kırmızı renk olarak üretildiğini burada söylemekte yarar vardır. Kırmızı renk aynı zamanda cinselliği de çağrıştırır. Kırmızı çok parlak ise, karşı tarafı tahrik edici özelliği de vardır. Genellikle bayanların dudaklarına kırmızı ruj sürmesi, yanaklarına kırmızı ile bakım yapılması, gece klubü, bar ve pubların kırmızı ve tonları ile boyanması / neon ışıklarının kırmızı olması, hem cinselliğin uyarılmasını hem de zaman kavramının kaybedilmesini / kaybettirilmesini beraberinde getirir. Kırmızının göze hoş gözükmesinden ve ‘al beni’li olmasından yararlanan Hürriyet, Sabah, Milliyet, Posta, Yeni Şafak, Cumhuriyet, Zaman, Türkiye gibi günlük gazetelerin logolarının bütününün de kırmızı renk hakimdir. Yine Nokta, Aktüel, Tempo, Aksiyon gibi haftalık dergilerde de logolar kırmızıdır.
İlgi çektiği ve dikkatleri üzerine topladığı için siyasi partilerin amblemlerinde de yoğunluklu olarak kırmızı renk kullanılır. DYP’nin, MHP’nin, CHP’nin, MP’nin, FP’nin, BBP’nin bayrak ve amblemlerinde kullandığı temel renk yine kırmızıdır.
Boğa güreşleri ile ünlenmiş olan İspanya’da, matadorlar boğaya karşı kırmızı pelerin sallarlar. Boğalar renk körü olmasına ve hayatı siyah-beyaz olarak algılamalarına rağmen, acaba niçin pelerinler hep kırmızı renkli olur?.. Kanımızca, kırmızı pelerin boğaya karşı değil, o dövüşü seyretmeye gelen arenadaki heyecanlı, enerji dolu ve bir anlamda gözünü kan bürümüş olan bu zavallı kişiler için kullanılmaktadır. Çünkü bu izleyicilerin o an için kan görme merakları doruğa çıkmaktadır / çıkarılmaktadır. İşte böylesi bir durumda olan bu seyircilerin tatmin edilmesi amacıyla, kırmızı renkli pelerinler kullanılmaktadır. Bazıları, bizim yukarıda yazdığımız görüşten farklı bir yaklaşım ile ‘aslında boğalar kırmızı renge kızmaz. Kırmızıya kızanlar inekleridir. Boğalar kendileri inek yerine koyulduğu için kızıyor ve o nedenle de saldırıyorlar’ anlatımında bulunurlar ki, bu değerlendirmenin de ‘inekler ayran içmez ki!..’ biçimindeki televizyon reklamı ile birlikte düşünülmesinde yarar vardır.
Boğaya tutulan kırmızı pelerin konusundaki farklı görüşü de burada belirttikten sonra, öldürme / öldürülme, kan görme duygusuyla arenaya gelenlerin bu zevklerinin karşılanması amacıyla yüzyıllar öncesinin Eski Roma’sında yaşanılanları da akla getirmemizde yarar vardır. Bilindiği gibi eski Roma’nın arenalarında, köleler aslanlara yem olarak atılmakta ve kölelerin aslanlar tarafından parçalanması, sevinç naraları / çığlıkları atılarak seyredilmekteydi. Eski Roma’da yaşanılan vahşetin bir benzeri biraz daha modernleştirilerek günümüz İspanya’sında matador-boğa dövüşleri biçiminde hala yaşatılmaktadır. Bu nedenle de, yalnız kırmızı olan pelerinler değil, matadorun etrafındaki yardımcılar, atların üzerine serilen örtüler, boğaya saplanan oklar ve küçük bıçakların uçlarındaki tüyler / püsküller bile hep (ama hep) kırmızıdır... Aynı bizdeki deve ve horoz dövüşlerinde de kırmızı rengin yoğunluklu olarak kullanılmasında olduğu gibi... Özetle kırmızı; yakınlaştırıcı, ışıyan, sıcak, canlı, heyecanlandırıcı ve hırslandırıcı özellikleri üzerinde taşıyan bir renktir.
Adnan Özdemir kanın kırmızı olmasına atıfta bulunarak, kanın hücrelerin tamamını çepeçevre sardığını, vücudun hayati fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için kana gereksiniminin olduğunu, kan olmazsa insanın yaşayamayacağını ifade eder ve ‘vücut kana tutkundur, onsuz yapamaz. Belki bu yüzden de kırmızı tutkuyu sembolize eder. Ve belki de bu yüzden insana can verir ve hareketlendirir...’ değerlendirmesini yapar.
Kırmızıyı diğer renklere göre öncelikli olarak tercih edenlerde; güçlü bir kişiliğe sahip olmak, cinsellik dahil her alanda enerjik ve cüretli davranarak kendini ama topluma ama partnerine kabul ettirmek gibi davranışların yanında, kısmı bir zorbalık, çevresindekilerle yumuşak ilişkiler kuramama, diplomatik davranamama ve dilini çok sivri kullanma gibi özellikleri de taşıması söz konusudur.
Yukarıdaki paragraflarda yaptığımız bu kadar çok kırmızı renk ile ilgili değerlendirmelerden sonra, makaleyi buraya kadar okuyanlara şimdi de şu soruyu sormak isteriz. ‘Acaba itfaiye erleri neden kırmızı kemer takarlar?..’ Sizce acaba bu sorunun yanıtı nedir?.. Biraz daha düşünürseniz eminim ki sorunun yanıtını kolaylıkla bulacaksınız... Eğer bulamazsanız ve bize yazıp doğru yanıtın ne olduğunu soracak olursanız, biz de bireysel olarak her soran kişiye, doğru yanıtı söyleyeceğiz... (Aynı Reha Muhtar’ın Show TV Haberlerinde söylediği gibi; ‘..azzzzzzzzzzz sonraaaaaaaaaa..’)
Trafik lambalarında dur işareti kırmızıdır. Arabamızın motorunu ilk kez çalıştırmak için marşı çevirdiğimizde karşımıza yağ lambası, el freni lambası, kapıların açık kalıp-kalmadığını gösteren lamba, emniyet kemerimizi bağlamamızın gerekliliğini gösteren lamba çıkar ki; bunların bütününü de gösteren lambalar –genellikle- kırmızıdır. Arkadan gelen kişinin dikkatini çekmek amacıyla arabanın arkasında yer alan park lambaları ve fren lambaları da yine kırmızı renklidir.
İştah açıcı şurupların ve tabletlerin büyük bir çoğunluğu da yine kırmızıdır. Sanki kırmızı iştah açar bir yapıdadır. Bu nedenle de pek çok gıda firmasının logoları da genellikle kırmızıdır. Coca-Cola, Pizza Hut, McDonald’s, Tadım Pizza, Ülker, Burger King, Sarelle, Meysu, Tamek, Eti, Tat ve sizin de sayabileceğiniz başka başka yüzlerce yiyeceğe yönelik örneklemelerde kırmızı renk hep ön plandadır...
Tansiyonu yükselen kişinin yüzü nasıl kızarıyorsa, kırmızının da tansiyonu yükseltici ve kan akışını hızlandırıcı bir özelliği vardır. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in tören ve açılışlarda konuşma yaptığı güneşten koruyucu tentene de her zaman kırmızı renklidir. Yine resmi törenler kurulan ve altında oturulan protokol yerinin brandaları da, yere serilen halılarda hep kırmızı renkli olur. Kırmızı bir anlamda devlet protokolünün de rengidir denilebilir. ‘Cumhur Baba’ın en candan, içten, mutlu ve sağlıklı gözüktüğü resimleri de, kırmızı renkli bayraklarla iç içe olduğu anlardaki resimlerdir. Cumhurbaşkanımızın gelen heyetleri kabul ettiği köşkteki odasında oturduğu yerin arkasındaki duvarda Cumhurbaşkanlığı’nın kırmızı renkli forsu ve kenarlarında kırmızı renkli bayraklar vardır. Gelen misafirlerin oturdukları koltukların bütünü de kırmızıdır. Büyük dikdörtgen masanın üzerindeki işlemeli örtü de yine kırmızıdır. Fors da, diğer kırmızı olan eşyalar da, bir anlamda Sayın Demirel’in arkasındaki duvarı pekiştiren ve Cumhurbaşkanımıza canlılık, heyecan ve gençlik aşısı yapan / katan bir yapı göstermektedir ki, kanımızca bütün bunlar profesyonelce yapılmış olan düzenlemelerdir.
Sporculara ve gençlere dönük üretim yapan firmaların logolarında da genellikle kırmızı renk tercih edilir. Levi’s, The Little Big, Puma ve benzerlerinde olduğu gibi. Yine spor arabalarda da en çok kırmızı renk kullanılır ki bu bağlamda ferrari arabaların yalnızca kırmızı renk olarak üretildiğini burada söylemekte yarar vardır. Kırmızı renk aynı zamanda cinselliği de çağrıştırır. Kırmızı çok parlak ise, karşı tarafı tahrik edici özelliği de vardır. Genellikle bayanların dudaklarına kırmızı ruj sürmesi, yanaklarına kırmızı ile bakım yapılması, gece klubü, bar ve pubların kırmızı ve tonları ile boyanması / neon ışıklarının kırmızı olması, hem cinselliğin uyarılmasını hem de zaman kavramının kaybedilmesini / kaybettirilmesini beraberinde getirir. Kırmızının göze hoş gözükmesinden ve ‘al beni’li olmasından yararlanan Hürriyet, Sabah, Milliyet, Posta, Yeni Şafak, Cumhuriyet, Zaman, Türkiye gibi günlük gazetelerin logolarının bütününün de kırmızı renk hakimdir. Yine Nokta, Aktüel, Tempo, Aksiyon gibi haftalık dergilerde de logolar kırmızıdır.
İlgi çektiği ve dikkatleri üzerine topladığı için siyasi partilerin amblemlerinde de yoğunluklu olarak kırmızı renk kullanılır. DYP’nin, MHP’nin, CHP’nin, MP’nin, FP’nin, BBP’nin bayrak ve amblemlerinde kullandığı temel renk yine kırmızıdır.
Boğa güreşleri ile ünlenmiş olan İspanya’da, matadorlar boğaya karşı kırmızı pelerin sallarlar. Boğalar renk körü olmasına ve hayatı siyah-beyaz olarak algılamalarına rağmen, acaba niçin pelerinler hep kırmızı renkli olur?.. Kanımızca, kırmızı pelerin boğaya karşı değil, o dövüşü seyretmeye gelen arenadaki heyecanlı, enerji dolu ve bir anlamda gözünü kan bürümüş olan bu zavallı kişiler için kullanılmaktadır. Çünkü bu izleyicilerin o an için kan görme merakları doruğa çıkmaktadır / çıkarılmaktadır. İşte böylesi bir durumda olan bu seyircilerin tatmin edilmesi amacıyla, kırmızı renkli pelerinler kullanılmaktadır. Bazıları, bizim yukarıda yazdığımız görüşten farklı bir yaklaşım ile ‘aslında boğalar kırmızı renge kızmaz. Kırmızıya kızanlar inekleridir. Boğalar kendileri inek yerine koyulduğu için kızıyor ve o nedenle de saldırıyorlar’ anlatımında bulunurlar ki, bu değerlendirmenin de ‘inekler ayran içmez ki!..’ biçimindeki televizyon reklamı ile birlikte düşünülmesinde yarar vardır.
Boğaya tutulan kırmızı pelerin konusundaki farklı görüşü de burada belirttikten sonra, öldürme / öldürülme, kan görme duygusuyla arenaya gelenlerin bu zevklerinin karşılanması amacıyla yüzyıllar öncesinin Eski Roma’sında yaşanılanları da akla getirmemizde yarar vardır. Bilindiği gibi eski Roma’nın arenalarında, köleler aslanlara yem olarak atılmakta ve kölelerin aslanlar tarafından parçalanması, sevinç naraları / çığlıkları atılarak seyredilmekteydi. Eski Roma’da yaşanılan vahşetin bir benzeri biraz daha modernleştirilerek günümüz İspanya’sında matador-boğa dövüşleri biçiminde hala yaşatılmaktadır. Bu nedenle de, yalnız kırmızı olan pelerinler değil, matadorun etrafındaki yardımcılar, atların üzerine serilen örtüler, boğaya saplanan oklar ve küçük bıçakların uçlarındaki tüyler / püsküller bile hep (ama hep) kırmızıdır... Aynı bizdeki deve ve horoz dövüşlerinde de kırmızı rengin yoğunluklu olarak kullanılmasında olduğu gibi... Özetle kırmızı; yakınlaştırıcı, ışıyan, sıcak, canlı, heyecanlandırıcı ve hırslandırıcı özellikleri üzerinde taşıyan bir renktir.
Adnan Özdemir kanın kırmızı olmasına atıfta bulunarak, kanın hücrelerin tamamını çepeçevre sardığını, vücudun hayati fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için kana gereksiniminin olduğunu, kan olmazsa insanın yaşayamayacağını ifade eder ve ‘vücut kana tutkundur, onsuz yapamaz. Belki bu yüzden de kırmızı tutkuyu sembolize eder. Ve belki de bu yüzden insana can verir ve hareketlendirir...’ değerlendirmesini yapar.
Kırmızıyı diğer renklere göre öncelikli olarak tercih edenlerde; güçlü bir kişiliğe sahip olmak, cinsellik dahil her alanda enerjik ve cüretli davranarak kendini ama topluma ama partnerine kabul ettirmek gibi davranışların yanında, kısmı bir zorbalık, çevresindekilerle yumuşak ilişkiler kuramama, diplomatik davranamama ve dilini çok sivri kullanma gibi özellikleri de taşıması söz konusudur.
Yukarıdaki paragraflarda yaptığımız bu kadar çok kırmızı renk ile ilgili değerlendirmelerden sonra, makaleyi buraya kadar okuyanlara şimdi de şu soruyu sormak isteriz. ‘Acaba itfaiye erleri neden kırmızı kemer takarlar?..’ Sizce acaba bu sorunun yanıtı nedir?.. Biraz daha düşünürseniz eminim ki sorunun yanıtını kolaylıkla bulacaksınız... Eğer bulamazsanız ve bize yazıp doğru yanıtın ne olduğunu soracak olursanız, biz de bireysel olarak her soran kişiye, doğru yanıtı söyleyeceğiz... (Aynı Reha Muhtar’ın Show TV Haberlerinde söylediği gibi; ‘..azzzzzzzzzzz sonraaaaaaaaaa..’)
- YEŞİL:
Trafik lambalarında yeşil ışık ‘geç’ anlamındadır. Arabanın kısa farlarını yaktığımızda panelde gösterge olarak yeşil ışık yanar. Paralı yola (otobana) çıkmadan önceki trafik levhaları ve şehirler arası yollardaki uzaklıkları gösteren trafik levhaları da hep yeşil renklidirler. Yeşil de güven, huzur, rahatlatıcılık, dinlendiricilik ve kısmı bir derinlik söz konusudur. Özel harekat amiri Yasin Özyurt: ‘..yeşilin; tutarlılık, kişilik, sadakat, büyüleyicilik, fanatizm ve seviyeli bir şovenizmi..’ ifade ettiğini söyler. Ormanlar koyu yeşilken, yeni çıkan otlar ise açık yeşildir. Bankaların logolarında maviden sonra yoğunluklu olarak kullanılan ikincil renk yeşildir. Yeşilin doğallığı, doğa rengi olması ya da doğa ile bütünleşmesinin gereği olarak vejeteryanlıkta da yoğun olarak kullanılan bir renk olması söz konusudur. Yeşil yaratıcılığı körükler. Yatak odasının yeşile boyanması ailenin huzurunu, mutfak duvarlarının yeşille bezenmesi de aşçıların üretkenliğini motive eder. Hastanelerde hastalar rahatlasın diye yeşil renkten yararlanılırken, ameliyathanelerde doktorlar yeşil elbise giyerler. Ve ameliyat olan hastanın cerrahi müdahale yapılan yerinin dışındaki bütün vücudu yeşil bir bez ile örtülür. Yine bir hadise göre de gözünü dinlendirmek isteyenlerin yeşile bakması salık verilir.
Yeşil rengi diğer renklere göre ilk sıraya yerleştirenler; yeniliklere ve yaratıcılığa hayranlık duyar ve yaratıcı bir insan olmaya çalışırlar. Kolay elde edilen şeylerdense zor elde edilen başarıların peşinde koşarlar. Toplumda ünlü bir insan olmayı ve geniş bir çevre edinmeyi arzularlar. Öncelikle kendi düşüncelerinin, değer yargılarının ve görüşlerinin doğruluğuna inanırlar.
Yeşil rengi diğer renklere göre ilk sıraya yerleştirenler; yeniliklere ve yaratıcılığa hayranlık duyar ve yaratıcı bir insan olmaya çalışırlar. Kolay elde edilen şeylerdense zor elde edilen başarıların peşinde koşarlar. Toplumda ünlü bir insan olmayı ve geniş bir çevre edinmeyi arzularlar. Öncelikle kendi düşüncelerinin, değer yargılarının ve görüşlerinin doğruluğuna inanırlar.
- MAVİ:
Arabayı sürerken, kısa farı uzun fara çevirdiğimizde gösterge panosunda mavi bir ışık yanar. Otobana (paralı yol) çıkışı gösteren trafik levhaları hep mavi renk ile ifade edilir. Polis araçlarının üzerinde bulunan siren şeklindeki lambaların yarısı kırmızı, diğer yarısı ise mavidir. Burada mavi ile polis arabasının uzaktan, kırmızı ile de yakından görülmesi söz konusudur. Yine çok katlı gökdelenlerin üzerinde de uçakların uzak mesafelerden dikkatlerini çekmek amacıyla mavi renkli ışıklandırmalar yapılır. Mavi de genellikle bir derinlik söz konusudur. Gökyüzü, deniz hep mavidir. Mavinin yoğunluğu ve koyuluğu arttıkça derinliği de artmaktadır. Mavi bir anlamda okyanussaldır ki Sigmund Freud da okyanussal terimini sakinliği belirtmek için kullanmaktaydı. Gözlerimizle gökyüzüne, denizlere veya okyanusa baktığımızda, farklı bir düşünce dünyasına dalarız. Belki de bu anlarda sonsuzlukla özdeşleşmek arzusu duyar ve rahatlarız. İşte bu rahatlama duygusu, bilinç altımıza mavi renk ile birlikte kodlanmaktadır ve mavi renk rahatlama duygusunu hep bilinç seviyesine çeken bir durum arz etmektedir.
Burada pek çok partinin bayraklarındaki kırmızı rengi kullanmalarına karşın, DSP’nin bayrağı ise açık mavi rengindedir ve bu amblem bir derinlik, dinlenginlik ve umut mesajını vermektedir. DSP’nin seçimlerde kullandığı beyaz güvercin logolu mavi bayraklar, Ecevit’in Karaoğlan olduğu yıllardan kalan mavi gömlekleri bütünüyle mavinin ön plana çıkarılması vurgusunu yapar. Mavinin bütün avantajlarını içinde taşıyan Ecevit’in partisi, diğer partilere göre, mavilik bağlamında daha seçilgen ve farklı bir konumdadır. Ve parti bayrağında da mavinin bütün olumlulukları amblemin üzerinde taşınmaktadır.
Mavi firuze taşının kan akışını zayıflattığı da bilinen bir gerçektir. Çağımızın ünlü renk teorisyenlerinden olan Faber Birren de kırmızı ve benzeri sıcak renklerin tansiyonu yükselttiğine, mavinin ise aksi yönde etki gösterdiğini söylemektedir. Mavinin tansiyonu düşürdüğü de iddia edilir. Anonim şirket, holding durumunda olan firmalar, çok uluslu şirketler ve bankalar; logolarında yoğunluklu olarak mavi renk kullanırlar. Sony, Pepsi, Telefunken, Philips, Netaş, ECA, Nokai, Nivea, Vakko, Lufthansa, Romanson, Olympus, Ericson, BMW, Bayındır markaları yalnızca örnekleme olarak sayılabilir. Uluslararası ticaret dilinde en iyi şirketlere ‘blue chips’ denmesinin nedeni de şirket başarısı ile mavi renk arasında bir nedensellik bağı kurulmasından olsa gerektir.
Bankalar mavi rengi logolarında kullanarak kendilerinin derinliğine vurgu yapmakta ve müşterilerine; ‘Paranı bana ver ve benden hiç geri alma. Ben senin parana senin adına bakarım. Sen ille de istiyorsan yalnızca faizini çek ve gerisini hep ben de bırak ve paranı hiç merak etme sennnnnnnn’ mesajını vermektedir. Ankara da yapılan üst geçitlerde ve üst köprülü kavşak çalışmalarında da hep açık ve koyu mavi renkle boyanmış korkuluklar kullanılır. Çünkü mavinin sakinleştirici, rahatlatıcı bir etkisi vardır ki bu da buralardan intihar atlayışları yapmak isteyenlerin önüne geçilmesini sağlayan bir etmen olabilir. Bankalar, logolarında kullandıkları mavi renkle büyüklüklerini, yeşil renkle de güvenilirliklerini vurgularlar. Körfezbank, Toprakbank, Egebank, Halkbank, Yapı Kredi Bankası, Türkiye İş Bankası, Sümerbank, mavi logo kullanan bankalara yalnızca birer örneklemedir.
Lacivert takım elbise ve mavi kravat takan kişilerin normale göre daha inandırıcı olduğu iş çevrelerince kabul edilir. Türk polisinde de olduğu gibi, dünyada ki ülkelerin pek çoğunda polislerin kıyafetleri, güvenlik ve derinlik mesajının sürekli verilmesi amacıyla, mavi ve mavinin tonları ile renklendirilir. Havacıların elbiseleri de, yine derinlik ve büyüklük vurgulaması yapması açısından, koyu mavi renkli kumaşlardan yapılır. Erkek çocuk doğduğu zaman genellikle mavi kutlama kartları, elbiseler ve yatak takımları alınır. Adeta erkek çocuk da mavi renkle özdeşleştirilmektedir.
Mavi renk yeme içgüdüsünü de azaltmaktadır. Bu nedenle bütün diyet ürünlerinde özellikle mavi yazılar ve logolar kullanılırken; hiçbir ‘fast-food’ restorantında ise mavi logo kullanılmaz. Yine mavi ile dizayn edilmiş duvar kağıdı, mavi duvar boyası, mavi masa örtüsü ya da mavi halı da restorantlarda kullanılmamalıdır. Mürekkep kullanılmaya başlanıldığı andan beri yoğun olarak tüketilen renk mavidir. Yine bir müzik türüne de adını vererek blues denilmiş olması da mavinin insan üzerindeki egemenliğinin diğer renklere göre daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Bela Bartok’un ünlü operasının adı Bluebeard’s Castle’dır. Ünlü Hollandalı ressam Vermeer’in ‘Woman in Blue’ ve Chagall’ın ‘Wedding’ tabloları mavinin sanata yansımasının örneklerinden bazılarıdır. Yine Picasso’nun yapıtlarının en güzelleri de ‘Mavi Dönem’e aittir. Mavi Çinileriyle dünyaca ün kazanan Sultanahmet Camii ve Londra’nın dışındaki Hampton Court Sarayı’da mavileri ile ünlü diğer bir mimari eserdir. Yaşadığımız çağın giyeceği olan bluejeans denilen kot pantolonlarda adlarını aslında mavi renkten almaktadırlar.
Mavi rengi diğer renklere göre öncelikli olarak tercih edenler; coşkularını çevresinde bulunanlarla paylaşmak, bulunduğu ortamlarda yumuşak ve yakın ilişkiler kurmak arzusundadırlar. İlişkilerinde insanlara çabuk yaklaşmakta ve onlara aşırı derecede özden davranmaktadırlar. Herkesin hakkını almasını arzulamakta ve sağlam bir adalet duygusu taşımaktadırlar. Hatalı bir iş yaptıklarında, bu durum tatlı bir dille kendisine söylenilince olgunlukla kabul etmekte ve bu yanlışlarını düzeltmeye çalışmaktadırlar. Düşünmeyi, düşler kurmayı ve zaman zaman da yalnız kalmayı sevmektedirler.
Burada pek çok partinin bayraklarındaki kırmızı rengi kullanmalarına karşın, DSP’nin bayrağı ise açık mavi rengindedir ve bu amblem bir derinlik, dinlenginlik ve umut mesajını vermektedir. DSP’nin seçimlerde kullandığı beyaz güvercin logolu mavi bayraklar, Ecevit’in Karaoğlan olduğu yıllardan kalan mavi gömlekleri bütünüyle mavinin ön plana çıkarılması vurgusunu yapar. Mavinin bütün avantajlarını içinde taşıyan Ecevit’in partisi, diğer partilere göre, mavilik bağlamında daha seçilgen ve farklı bir konumdadır. Ve parti bayrağında da mavinin bütün olumlulukları amblemin üzerinde taşınmaktadır.
Mavi firuze taşının kan akışını zayıflattığı da bilinen bir gerçektir. Çağımızın ünlü renk teorisyenlerinden olan Faber Birren de kırmızı ve benzeri sıcak renklerin tansiyonu yükselttiğine, mavinin ise aksi yönde etki gösterdiğini söylemektedir. Mavinin tansiyonu düşürdüğü de iddia edilir. Anonim şirket, holding durumunda olan firmalar, çok uluslu şirketler ve bankalar; logolarında yoğunluklu olarak mavi renk kullanırlar. Sony, Pepsi, Telefunken, Philips, Netaş, ECA, Nokai, Nivea, Vakko, Lufthansa, Romanson, Olympus, Ericson, BMW, Bayındır markaları yalnızca örnekleme olarak sayılabilir. Uluslararası ticaret dilinde en iyi şirketlere ‘blue chips’ denmesinin nedeni de şirket başarısı ile mavi renk arasında bir nedensellik bağı kurulmasından olsa gerektir.
Bankalar mavi rengi logolarında kullanarak kendilerinin derinliğine vurgu yapmakta ve müşterilerine; ‘Paranı bana ver ve benden hiç geri alma. Ben senin parana senin adına bakarım. Sen ille de istiyorsan yalnızca faizini çek ve gerisini hep ben de bırak ve paranı hiç merak etme sennnnnnnn’ mesajını vermektedir. Ankara da yapılan üst geçitlerde ve üst köprülü kavşak çalışmalarında da hep açık ve koyu mavi renkle boyanmış korkuluklar kullanılır. Çünkü mavinin sakinleştirici, rahatlatıcı bir etkisi vardır ki bu da buralardan intihar atlayışları yapmak isteyenlerin önüne geçilmesini sağlayan bir etmen olabilir. Bankalar, logolarında kullandıkları mavi renkle büyüklüklerini, yeşil renkle de güvenilirliklerini vurgularlar. Körfezbank, Toprakbank, Egebank, Halkbank, Yapı Kredi Bankası, Türkiye İş Bankası, Sümerbank, mavi logo kullanan bankalara yalnızca birer örneklemedir.
Lacivert takım elbise ve mavi kravat takan kişilerin normale göre daha inandırıcı olduğu iş çevrelerince kabul edilir. Türk polisinde de olduğu gibi, dünyada ki ülkelerin pek çoğunda polislerin kıyafetleri, güvenlik ve derinlik mesajının sürekli verilmesi amacıyla, mavi ve mavinin tonları ile renklendirilir. Havacıların elbiseleri de, yine derinlik ve büyüklük vurgulaması yapması açısından, koyu mavi renkli kumaşlardan yapılır. Erkek çocuk doğduğu zaman genellikle mavi kutlama kartları, elbiseler ve yatak takımları alınır. Adeta erkek çocuk da mavi renkle özdeşleştirilmektedir.
Mavi renk yeme içgüdüsünü de azaltmaktadır. Bu nedenle bütün diyet ürünlerinde özellikle mavi yazılar ve logolar kullanılırken; hiçbir ‘fast-food’ restorantında ise mavi logo kullanılmaz. Yine mavi ile dizayn edilmiş duvar kağıdı, mavi duvar boyası, mavi masa örtüsü ya da mavi halı da restorantlarda kullanılmamalıdır. Mürekkep kullanılmaya başlanıldığı andan beri yoğun olarak tüketilen renk mavidir. Yine bir müzik türüne de adını vererek blues denilmiş olması da mavinin insan üzerindeki egemenliğinin diğer renklere göre daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Bela Bartok’un ünlü operasının adı Bluebeard’s Castle’dır. Ünlü Hollandalı ressam Vermeer’in ‘Woman in Blue’ ve Chagall’ın ‘Wedding’ tabloları mavinin sanata yansımasının örneklerinden bazılarıdır. Yine Picasso’nun yapıtlarının en güzelleri de ‘Mavi Dönem’e aittir. Mavi Çinileriyle dünyaca ün kazanan Sultanahmet Camii ve Londra’nın dışındaki Hampton Court Sarayı’da mavileri ile ünlü diğer bir mimari eserdir. Yaşadığımız çağın giyeceği olan bluejeans denilen kot pantolonlarda adlarını aslında mavi renkten almaktadırlar.
Mavi rengi diğer renklere göre öncelikli olarak tercih edenler; coşkularını çevresinde bulunanlarla paylaşmak, bulunduğu ortamlarda yumuşak ve yakın ilişkiler kurmak arzusundadırlar. İlişkilerinde insanlara çabuk yaklaşmakta ve onlara aşırı derecede özden davranmaktadırlar. Herkesin hakkını almasını arzulamakta ve sağlam bir adalet duygusu taşımaktadırlar. Hatalı bir iş yaptıklarında, bu durum tatlı bir dille kendisine söylenilince olgunlukla kabul etmekte ve bu yanlışlarını düzeltmeye çalışmaktadırlar. Düşünmeyi, düşler kurmayı ve zaman zaman da yalnız kalmayı sevmektedirler.
- PORTAKAL:
Bu renk çok çabuk dikkat çeker. Eğer bir üründe portakal rengi kullanılıyorsa ‘bu ürün herkes içindir’ mesajı verilmektedir. LC Waikiki ürünlerinde de gözlemlenebileceği gibi küçük çocuklar için yapılmış olan oyuncaklarda ve kıyafetlerde portakal rengi sıklıkla kullanılır. Ve insanlar bu rengin olduğu yere çok çabuk ve rahatça girebilecekleri hissine kapılırlar. Fanta ile Fruko’nun renklerinin özellikle dikkat çekmesi ve bunları içenlerin hetorojen (hedef kitlenin bütün insanlar olduğu mesajını verme adına) bir dağılım göstermesi söz konusudur. Bu renk bulunduğu grubu sayıca olduğundan büyük, çok ve daha cana yakın gösteren bir özellik taşır. Pazaryerlerinde portakal, mandalina ve havuç satılan standların diğer meyve ve sebzelerin satıldığı yerlere göre daha fazla ve daha çok olduğu inancını insanlarda uyandırır. Yine AKUT çalışanlarının Adapazarı, İzmit ve Gölcük de olan depremler sırasında, üzerlerine giydikleri tulumları da hep portakal rengiydi ki; bu renk elbiseleri ile Akutçular çevredekilerce kolaylıkla görülmekte ve büyük bir kalabalığın içinde bulunsalar bile kolaylıkla fark edilmekteydiler.
- SİYAH:
Siyah aslında nötr bir renktir. Siyah bütün güneş ışıklarını emer ve dışarıya herhangi bir renk vermez. Siyah bir diğer anlamı ile asaletin rengidir. Siyah gücün, tutkunun ve hırsın da rengidir. Devletteki makam arabalarının hep koyu renkli ve hatta bakanların, valilerin arabalarının siyah olması bir anlamda devlet ile ilgili olanların asaletini, gücünü akıllara getirmektedir. Yapılan her hangi bir işte, eğer konsantrasyonumuzun dağılmamasını istiyorsak, kullanılması gereken renk gene siyahtır.
Sinemalarda dikkatlerin izlenilen filme yoğunlaşması için bütün ışıklar söndürülür ve ortalık simsiyah hale getirilir. Film banyo yapılırken de filmlerin yanmaması için ortamın simsiyah olması gerekmektedir. Bizim cenaze törenlerimizde siyah elbise giyilmesi söz konusuyken, Japonlarda ise beyaz elbise giyilmektedir. Yine düğün yapan damatlar evlilik anında siyah renk bir takım elbise giyerler. Bayanlar da siyah bir elbiseye ilave edilen inci bir kolye veya beyaz bir yaka onun solgun gözükme özelliğini ortadan kaldırır ve kişiyi çekici hale getirir. Eğer siyah bayanlarda tek olarak kullanılmak isteniyorsa boyundan uzak ve oldukça açık olan modellerin kullanılmasında -çekiciliği arttırma bağlamında- yarar vardır. Aslında siyahın ne olup-olmadığını en iyi bilip yorumlayacak olan kişi, siyahların modacısı Neslihan Yargıcı’dır.
Neslihan Yargıcı’nın siyahı diğer renklere göre daha öncelikli olarak tercih etmesi bağlamında siyahı biraz daha irdeleyecek olursak; siyahı ilk sıraya koyanların dış görünüş açısından davranışları çevreyle uyum içerisindedir. İnsanlarla arasına mesafe koymaktan hoşlanırlar. Yaptıklarında mükemmeliyetçi bir yaklaşım söz konusudur. Hem kendilerine hem de çevresindekilere karşı ciddidirler. Titiz ve dikkatli, çalışırlar. Çabuk sinirlenirler ve başarısızlığa uğradıklarında da çabucak yıkılırlar. Daha güçlü bir insan olmak için kendi kendileriyle sürekli savaşım içindedirler.
Sinemalarda dikkatlerin izlenilen filme yoğunlaşması için bütün ışıklar söndürülür ve ortalık simsiyah hale getirilir. Film banyo yapılırken de filmlerin yanmaması için ortamın simsiyah olması gerekmektedir. Bizim cenaze törenlerimizde siyah elbise giyilmesi söz konusuyken, Japonlarda ise beyaz elbise giyilmektedir. Yine düğün yapan damatlar evlilik anında siyah renk bir takım elbise giyerler. Bayanlar da siyah bir elbiseye ilave edilen inci bir kolye veya beyaz bir yaka onun solgun gözükme özelliğini ortadan kaldırır ve kişiyi çekici hale getirir. Eğer siyah bayanlarda tek olarak kullanılmak isteniyorsa boyundan uzak ve oldukça açık olan modellerin kullanılmasında -çekiciliği arttırma bağlamında- yarar vardır. Aslında siyahın ne olup-olmadığını en iyi bilip yorumlayacak olan kişi, siyahların modacısı Neslihan Yargıcı’dır.
Neslihan Yargıcı’nın siyahı diğer renklere göre daha öncelikli olarak tercih etmesi bağlamında siyahı biraz daha irdeleyecek olursak; siyahı ilk sıraya koyanların dış görünüş açısından davranışları çevreyle uyum içerisindedir. İnsanlarla arasına mesafe koymaktan hoşlanırlar. Yaptıklarında mükemmeliyetçi bir yaklaşım söz konusudur. Hem kendilerine hem de çevresindekilere karşı ciddidirler. Titiz ve dikkatli, çalışırlar. Çabuk sinirlenirler ve başarısızlığa uğradıklarında da çabucak yıkılırlar. Daha güçlü bir insan olmak için kendi kendileriyle sürekli savaşım içindedirler.
- BEYAZ:
Beyaz nötr bir renk olmasına karşın aslında bütün renklerin birleşmesi ile oluşmuştur. Çünkü beyaz güneş ışınlarını olduğu gibi yansıtır. Bu anlamıyla beyaz renk saflığı, berraklığı, kararlılığı, sürekliliği ve temizliği simgeler. Süt, kar, toz şeker, un, pamuk, yalnız beyazın değil, aynı zamanda berraklığın da göstergesidir. 12 Eylül askeri müdahalesinden sonra; Ankara-Esenboğa Havaalanı arasındaki yolun solunda ve sağında yer alan evlerin ve gecekonduların hepsinin dış cephelerini ve duvarlarını beyaz ile boyamaları (resmi otoritelerce) istenilir. Burada kısmen de olsa temizliğin ve düzenliliğin sağlanılmış olması beyaz ile özdeşleştirilmektedir. Eğer hakkında çok farklı ve fazla şaibeler olan bir politikacı beyaz ağırlıklı kıyafetler giyerek yurttaşın huzuruna çıkıyor ve kendisinin giydiği elbise kadar temiz olduğu vurgulamasını yapıyorsa, burada da beyazın gücünden yararlanılmaktadır. İmaj danışmanları, Tansu Hanım’ın partisinin genel seçimlerde aldığı oyların % 1 oranında giyilen beyaz kıyafetlerin etkisiyle olduğunu söylerler. ‘...Renkler arasında yarışma yaptılar / Hepsi ayni oranda kirlendi / Ama yine de beyazı birinci seçtiler...’ diyen Özdemir Asaf da bu anlamda beyazın berraklığına parmak basmaktadır.
Evlilik gecesinde kızların giydiği gelinlik de beyazdır. İngiltere’de daha önceden evlenmiş ve sonradan boşanmış olan bir bayanın daha sonradan ikinci ya da üçüncü kez evlenmesi söz konusu olursa; ne kilisede evlenme merasimi yapmasına ne de beyaz gelinlik giymesine izin verilmez. Stand up yapan Beyaz’ın; ‘Ben Beyaz, ama bu çamaşırlar benden daha beyaz’ anlatımıyla ekranlara çıktığı tanıtım reklamında da Beyaz ile beyazlığın önemine bir vurgulama yapılmaktadır.
Şairlik bağlamında ‘siyah’ ve ‘beyaz’ın karşılaştırmasını yapan Ümit Oktay Yılmaz ise : ‘...Siyah / kirlenme ise / beyaz da / kirlenmenin habercisi / beyaz / temizlikse / siya da / yüzü ağartılacak olandır / siyah / Afrika ise / utanması gerekendir / beyaz / Beyaz / Türkiye’mse / sokaklarında yaşananlar siyahtır / beyaz o insanlarsa / siyah / yöneticilerin vicdanıdır...’ demektedir ki, kanımızca iki renge bağlı olarak yapılan bu anlatım gerçekten de önemli ve yerindedir.
Evlilik gecesinde kızların giydiği gelinlik de beyazdır. İngiltere’de daha önceden evlenmiş ve sonradan boşanmış olan bir bayanın daha sonradan ikinci ya da üçüncü kez evlenmesi söz konusu olursa; ne kilisede evlenme merasimi yapmasına ne de beyaz gelinlik giymesine izin verilmez. Stand up yapan Beyaz’ın; ‘Ben Beyaz, ama bu çamaşırlar benden daha beyaz’ anlatımıyla ekranlara çıktığı tanıtım reklamında da Beyaz ile beyazlığın önemine bir vurgulama yapılmaktadır.
Şairlik bağlamında ‘siyah’ ve ‘beyaz’ın karşılaştırmasını yapan Ümit Oktay Yılmaz ise : ‘...Siyah / kirlenme ise / beyaz da / kirlenmenin habercisi / beyaz / temizlikse / siya da / yüzü ağartılacak olandır / siyah / Afrika ise / utanması gerekendir / beyaz / Beyaz / Türkiye’mse / sokaklarında yaşananlar siyahtır / beyaz o insanlarsa / siyah / yöneticilerin vicdanıdır...’ demektedir ki, kanımızca iki renge bağlı olarak yapılan bu anlatım gerçekten de önemli ve yerindedir.
- GRİ:
Gri renkte siyah ile beyazın birleşmesi, birliktelikleri söz konusudur. Siyah, beyaz ve hatta gri renk yalnız başına kullanıldıkları zaman yeknasaktırlar. Fakat becerikli bir elin yardımıyla ve uygun aksesuarlarla harikalar oluşturulabilir. Gri manto ve gri şapkanın arasına kırmızı ipekten parlak bir eşarp ya da kırmızı ipek bir atkı yerleştirilirse, etkileyici ve tatlı bir uyum yakalanmış olur. Göz griyi oldukça kolay ayırır ve algılar. Gri diplomatik ve ağır bir renk olmasına karşın, hareketsizliği, yavaşlığı ve ciddiyeti temsil eder. Bu nedenle hem askeriyenin bütün binalarında, hem de EGM’nün Dikmen’deki binasında yer alan daire başkanlarının, başkan yardımcılarının ve şube müdürlerinin makam odalarında yer alan eşyaların ve duvarların rengi, bütünüyle gri renk ile harmanlanmıştır.
Gri rengi tercih edenlerde sakin bir yaşam sürmek ve güvenilir bir topluluk içinde yaşamayı arzulamak söz konusudur. Bu kişiler eleştirilerden hoşlanmama ve dolu dizgin bir hayat yaşama arzusu taşımalarına rağmen, değişikliklerin getireceği riskleri göze alamamaktadırlar. Fazla kuruntuludurlar ve sürekli başkalarının kendilerini hor gördüğünü, çekiştirdiğini düşündükleri için, yapmak istedikleri konusunda kendi kendilerini frenlerler. Griyi çok sevenlerin az toleranslı olmalarına bağlı olarak, kendilerini mutlu hissedememeleri söz konusudur. Arzu ve özlemleri yüreklerini kemirmesine karşın, bunları dışa vurmuyor / vuramıyor ve baskı altına alınmış olan bu duygular, bu kişilerin zaman zaman ruhsal sıkıntılarına da neden olabilmektedir.
Aslında devletin renk bağlamında her şeyi gridir Gri ağırlıklı ve dolayısıyla sisli-puslu olan üst düzey bürokratların odalarının görünümüne bağlı olarak, buralarda yaratıcılığın öldürüldüğü / engellendiği ve kişilerde ‘mesai bitse de gitsek, mesai bitse de gitsek’ şeklinde saatine bakan insan prototipi oluşturulduğu ve böylesi mekanlarda çalışanların, sabah 9,00 ile akşam 17,30 arasındaki en değerli olan şeylerini yani zamanlarını öldürdüklerini / öldürebileceklerini söylemek kanımızca çok da yanlış olmayacaktır. İşte bu nedenle, ille de gri renk kullanılacaksa, gri renk kesinlikle canlı renklerle aksesuarlamalar yapılarak bir farklılaşma sağlanmalıdır.
Genel müdürlükte daire başkanlarının, başkan yardımcılarının ve şube müdürlerinin odalarının gri renk ile harmanlanmış olmasına karşın, Emniyet Genel Müdürümüz Doç. Turan Genç’in makam odasının dekorasyonu, bütün genel müdürlük binasındaki yoğunlaştırılmış gri renklemenin aksine; renkli, sıcak, canlı ve kıpır kıpır koltuk takımları, mobilyalar ve halılarla yapılmıştır ve aynalarla da mekan genişliği ve zenginliği sağlanmıştır ki, bu durumun üretkenliği motive edici, çalışmayı destekleyici ve içinde bulunulan mekan ile orada çalışan kişinin bütünleşebileceği bir yapıyı göstermektedir. Kanımızca aynı Emniyet Genel Müdürü’nün makam odasındaki renkliliğin, diğer daire başkanlarının, başkan yardımcılarının ve şube müdürlerinin odalarında da uygulanmasında sayısız yararların olduğu söylenebilir...
Gri rengi tercih edenlerde sakin bir yaşam sürmek ve güvenilir bir topluluk içinde yaşamayı arzulamak söz konusudur. Bu kişiler eleştirilerden hoşlanmama ve dolu dizgin bir hayat yaşama arzusu taşımalarına rağmen, değişikliklerin getireceği riskleri göze alamamaktadırlar. Fazla kuruntuludurlar ve sürekli başkalarının kendilerini hor gördüğünü, çekiştirdiğini düşündükleri için, yapmak istedikleri konusunda kendi kendilerini frenlerler. Griyi çok sevenlerin az toleranslı olmalarına bağlı olarak, kendilerini mutlu hissedememeleri söz konusudur. Arzu ve özlemleri yüreklerini kemirmesine karşın, bunları dışa vurmuyor / vuramıyor ve baskı altına alınmış olan bu duygular, bu kişilerin zaman zaman ruhsal sıkıntılarına da neden olabilmektedir.
Aslında devletin renk bağlamında her şeyi gridir Gri ağırlıklı ve dolayısıyla sisli-puslu olan üst düzey bürokratların odalarının görünümüne bağlı olarak, buralarda yaratıcılığın öldürüldüğü / engellendiği ve kişilerde ‘mesai bitse de gitsek, mesai bitse de gitsek’ şeklinde saatine bakan insan prototipi oluşturulduğu ve böylesi mekanlarda çalışanların, sabah 9,00 ile akşam 17,30 arasındaki en değerli olan şeylerini yani zamanlarını öldürdüklerini / öldürebileceklerini söylemek kanımızca çok da yanlış olmayacaktır. İşte bu nedenle, ille de gri renk kullanılacaksa, gri renk kesinlikle canlı renklerle aksesuarlamalar yapılarak bir farklılaşma sağlanmalıdır.
Genel müdürlükte daire başkanlarının, başkan yardımcılarının ve şube müdürlerinin odalarının gri renk ile harmanlanmış olmasına karşın, Emniyet Genel Müdürümüz Doç. Turan Genç’in makam odasının dekorasyonu, bütün genel müdürlük binasındaki yoğunlaştırılmış gri renklemenin aksine; renkli, sıcak, canlı ve kıpır kıpır koltuk takımları, mobilyalar ve halılarla yapılmıştır ve aynalarla da mekan genişliği ve zenginliği sağlanmıştır ki, bu durumun üretkenliği motive edici, çalışmayı destekleyici ve içinde bulunulan mekan ile orada çalışan kişinin bütünleşebileceği bir yapıyı göstermektedir. Kanımızca aynı Emniyet Genel Müdürü’nün makam odasındaki renkliliğin, diğer daire başkanlarının, başkan yardımcılarının ve şube müdürlerinin odalarında da uygulanmasında sayısız yararların olduğu söylenebilir...
- SARI:
Trafik lambalarında yanan ’sarı’ ışık ‘hazır ol’ mesajını verir. Yollardaki trafik lambalarının ışıklarının bulunduğu kutular, bütünüyle sarı renklidir. (Biz Yozgat Polis Okulu’na konferans için gittiğimizde, Yozgat’taki trafik lambalarının dış kutularının, bütün Türkiye’dekinden farklı olarak, yeşil renkte olduğunu gördük.) Sarı renkte bir geçicilik söz konusudur. Yine arabayla giderken verdiğimiz sinyal ile birlikte dışarıda arabanın sarı sinyal ışıkları yanıp sönmeye başlar. Bu yanıp sönen sinyalde de bir geçicilik söz konusudur. Güneşin sarı ışıklarında da bir geçicilik söz konusudur... ANAP’ın 12 Eylül darbesinden sonra kurulması sırasında yaşadığı zorluklar gerçekten de önemlidir. Bu dönem içinde seçimlere katılıp katılmayacağı bile tam belli olmayan ANAP’a, herkes geçici, gidici gibi bakıyor ve yarınının ne olacağı belli olmayan bir endişeyle parti çalışmalarına devam ediyordu. İşte böylesi ruhsal sıkıntıların içinde olunan bu dönemde, ANAP’a seçilebilecek olan en uyumlu logonun ve parti ambleminin / bayrağının rengi sarı olabilirdi. Çünkü ANAP’da aynı sarı renk gibi, kendisinin sürekliliğini görmüyor / göremiyor, bu nedenle de logosunu geçicilik rengi ile özdeşleştirerek ortaya çıkıyordu.
Turistlerin gidecekleri yerlerle ilgili trafik levhaları genellikle hep sarı renklidir Dünyanın her yerinde taksicilik yapan arabalar da yine sarı renklidir. PTT’nin eski telefon kulübeleri, şimdiki TELECOM’un logosu, PTT’nin tamir ve bakım servisi sunan arabaları, mahallelerde yer alan telefon santralleri ile ilgili merkezler, genellikle hep sarı renklidirler. Yol çalışması yapan asfalt ve kazı araçlarında da hakim olan renk yine sarıdır. Rent a Car gibi hizmet sunan araba kiralama servislerinin logoları da genellikle sarı renklidir. Ve şirket arabayı kiralayanlara logosunun rengiyle; ‘..lütfen arabayı alıp gitme, işin / sözleşmen bitince bana yeniden bu arabayı geri getir...’ mesajını göndermekte / iletmektedir. Metro’da ve Ankaray’da trene ne kadar yakın olunabileceğini gösteren yerdeki çizgilerde sarı renklidir. Civcivin sarılığında da bir geçicilik vardır. İngiltere de birlikte master ve doktora çalışması yaptığımız meslektaşımız Dr. İhsan Bal da kendi yorumlamaları içinde; ‘..İngilizlerle evlenmeyi hiç düşünmediğini, çünkü sarışın olan bir kişinin kendisinde hep geçicilik duygusu uyandırdığını, sarışın bayanlarda kendisinin derinliği ve kalıcılığı hissetmediğini...’ ifade ederek, sarı ve geçicilik kavramlarını farklı bir yaklaşımla bütünleştirmektedir.
Dünya da hiçbir akıllı banka ‘geçiciliğin’ rengi olan sarıyı’ logosunda kullanmaz. Çünkü bankalar yurttaşa verdikleri mesaj ile bankaya yatırılan paranın geçici olmadığını, kalıcı olduğunu sürekli vurgularlar / vurgulamaları gerekir. Sarıyı baskın bir biçimde logosunda kullanan tek banka ise Şerif İzgören’in de özellikle ifade ettiği biçimiyle Türk Vakıfbank’tır. Bu banka sanki logosunun rengi ile verdiği mesajda; ‘..Bize yatırdığınız para bizde çok fazla durmaz. Biz sizin paralarınızı, politikacılar ve yakınlarına (avanta) kredi olarak dağıtırız / dağıtıyoruz..’ demektedir.
Sarı rengin geçiciliği ile ilgili bir diğer örnekleme de şehirlerarası otobüs terminallerinden verilebilir. Bursa’da yeni yapılan Şehirlerarası Otobüs Terminali bütünüyle sarı renk ve tonlarıyla renklendirilmiştir. Terminalin ışıklandırmasından, duvarlarının renklerine, yer döşemelerinden tavanına kadar her yerinde sarının ve değişik tonlarının kullanılması söz konusudur. Bursa şehirlerarası otobüs terminalinin içinde olanlara, renklerin diliyle tam bir ‘geçicilik duygusu’ vurgulanmaktadır. Çünkü otobüs terminalleri bir yerlere giden ya da bir yerlerden gelen insanların ‘geçiciliklerinin’ en güzel vurgulandığı yerler olma özelliğini taşırlar. Ayni durum Ankara Tren Garı’nda da gözlemlenebilir. Tren garının içinin renkleri bütünüyle sarıdır ve burada da sarı renk ile geçicilik üzerine vurgulama yapılmaktadır.
Sarı rengi öncelikli olarak tercih edenlerin, bağımsızlıklarına önem verdikleri, başkalarına danışmadan büyük tasarılar kurdukları, yeniliklere çok düşkün oldukları, etki altında kalmaktan hoşlanmadıkları, sık sık coştukları ancak bu coşkunun kısa süreli olduğu, bu nedenle de gerek duygusal gerekse maddi yaşamında savurganlıklara neden olabilmeleri söz konusudur.
Turistlerin gidecekleri yerlerle ilgili trafik levhaları genellikle hep sarı renklidir Dünyanın her yerinde taksicilik yapan arabalar da yine sarı renklidir. PTT’nin eski telefon kulübeleri, şimdiki TELECOM’un logosu, PTT’nin tamir ve bakım servisi sunan arabaları, mahallelerde yer alan telefon santralleri ile ilgili merkezler, genellikle hep sarı renklidirler. Yol çalışması yapan asfalt ve kazı araçlarında da hakim olan renk yine sarıdır. Rent a Car gibi hizmet sunan araba kiralama servislerinin logoları da genellikle sarı renklidir. Ve şirket arabayı kiralayanlara logosunun rengiyle; ‘..lütfen arabayı alıp gitme, işin / sözleşmen bitince bana yeniden bu arabayı geri getir...’ mesajını göndermekte / iletmektedir. Metro’da ve Ankaray’da trene ne kadar yakın olunabileceğini gösteren yerdeki çizgilerde sarı renklidir. Civcivin sarılığında da bir geçicilik vardır. İngiltere de birlikte master ve doktora çalışması yaptığımız meslektaşımız Dr. İhsan Bal da kendi yorumlamaları içinde; ‘..İngilizlerle evlenmeyi hiç düşünmediğini, çünkü sarışın olan bir kişinin kendisinde hep geçicilik duygusu uyandırdığını, sarışın bayanlarda kendisinin derinliği ve kalıcılığı hissetmediğini...’ ifade ederek, sarı ve geçicilik kavramlarını farklı bir yaklaşımla bütünleştirmektedir.
Dünya da hiçbir akıllı banka ‘geçiciliğin’ rengi olan sarıyı’ logosunda kullanmaz. Çünkü bankalar yurttaşa verdikleri mesaj ile bankaya yatırılan paranın geçici olmadığını, kalıcı olduğunu sürekli vurgularlar / vurgulamaları gerekir. Sarıyı baskın bir biçimde logosunda kullanan tek banka ise Şerif İzgören’in de özellikle ifade ettiği biçimiyle Türk Vakıfbank’tır. Bu banka sanki logosunun rengi ile verdiği mesajda; ‘..Bize yatırdığınız para bizde çok fazla durmaz. Biz sizin paralarınızı, politikacılar ve yakınlarına (avanta) kredi olarak dağıtırız / dağıtıyoruz..’ demektedir.
Sarı rengin geçiciliği ile ilgili bir diğer örnekleme de şehirlerarası otobüs terminallerinden verilebilir. Bursa’da yeni yapılan Şehirlerarası Otobüs Terminali bütünüyle sarı renk ve tonlarıyla renklendirilmiştir. Terminalin ışıklandırmasından, duvarlarının renklerine, yer döşemelerinden tavanına kadar her yerinde sarının ve değişik tonlarının kullanılması söz konusudur. Bursa şehirlerarası otobüs terminalinin içinde olanlara, renklerin diliyle tam bir ‘geçicilik duygusu’ vurgulanmaktadır. Çünkü otobüs terminalleri bir yerlere giden ya da bir yerlerden gelen insanların ‘geçiciliklerinin’ en güzel vurgulandığı yerler olma özelliğini taşırlar. Ayni durum Ankara Tren Garı’nda da gözlemlenebilir. Tren garının içinin renkleri bütünüyle sarıdır ve burada da sarı renk ile geçicilik üzerine vurgulama yapılmaktadır.
Sarı rengi öncelikli olarak tercih edenlerin, bağımsızlıklarına önem verdikleri, başkalarına danışmadan büyük tasarılar kurdukları, yeniliklere çok düşkün oldukları, etki altında kalmaktan hoşlanmadıkları, sık sık coştukları ancak bu coşkunun kısa süreli olduğu, bu nedenle de gerek duygusal gerekse maddi yaşamında savurganlıklara neden olabilmeleri söz konusudur.
- PEMBE:
Karşısında pembe giyenleri gören kişiler daha rahat olmakta, daha rahat konuşmaktadırlar. İşte bu nedenle İngiltere’de ki Boots ve Marks & Spencer mağazalarında çalışan tezgahtarlar pembe gömlek giyerler. Yine İngiltere de herkesin kullanmadığı eşyalarını sattığı ikinci el pazarı olan ‘car boot sale’lerde ev yapımı kurabiye satan kadınlar, özellikle kurabiyeleri pembe kutuların içine yerleştirirler. Bu pembe kutular aracılığıyla müşteriler, daha taze ve belki de lezzetli kurabiyeler aldığı düşüncesine kapılmaktadırlar. Yanakları ‘..pembe pembe olan köylü kızları..’ anlatımında da bu tazelik ve canlılığı gözlemleriz aslında... Yine yeni doğmuş olan kız çocuklarına getirilen hediyelerde de hep pembenin tonlamaları karşımıza çıkar. Bu makalenin yazarlarından olan Önder Aytaç’ın İngiltere’deyken ilk doğumunu yapacak olan eşi için İngiltere’ye gelen kayınvalidesi, doğacak çocuğun cinsiyetini bilmediği için, hediye olarak Türkiye’den getirdiği çocuk battaniyesinin bir yüzünü pembeli, diğer yüzünü ise mavili olarak hazırlamıştı... Her durumda da haklı olmak ve anlamlı bir hediye getirmiş olmak için... Eeeee ne de olsa Kayserili!..
- MOR:
Zihinsel sıkıntıları olanların hoşlandığı bir renktir mor. Rockçıların, uçuk solistlerin ve popçuların makyajlarında en ağırlıklı olarak kullandığı renk yine mordur. ‘Gözünü morarttım’, ‘Söylediklerimi duyunca mosmor kesildi’ ‘Oh be, nasıl da mor oldun’ anlatımları da mor ile ilgili önemli ip uçlarını vermektedir bize... Sanatçı Harun Kolçak bir tv programında ‘..yatak odasının her tarafının mor olduğunu..’ ifade eder. Ölen bir cesedin de morardığını söylerler Adli Tıp da görev yapan doktor arkadaşlar. Çocukken denizde çok kaldığımızda, babalarımızın; ‘oğlum bak dudakların morardı, çık artık denizden...’ sözünü hatırlarız hepimiz... ‘Ölümle gelen morluk önce dudakları ve tırnakları yakalar’ anlatımı da doğrudur bu nedenle. Kederin göz yaşları da mordur şairlere göre. O nedenle de psikoloji; ‘morun acılı ve hüzünlü bir kalbin rengi olduğunu haykırır durur.’ Mart 1997 içinde California’da (ABD) Yüce Kaynak Tarikatı üyesi 39 kişi topluca intihar eder. Birbirinin aynı elbiseleri giyinen toplu intiharcıların üzerinde ‘Cennetin Kapısı’ anlamına gelen mor örtüler vardır.
Türkiye’de ise medya tarafından Şeytana Tapanlar olarak adlandırılan ve intihar ettikleri için kamuoyunun gündemine giren İstanbullu gençler de mor renk üzerinde yoğunlaşırlar. Bu gençlerin en çok müziğini dinledikleri kırılgan zamanların kızgın ve nörotik popçusu Thom Yorke kendi müziğini tanımlarken; ‘..kaotik, melodik, hırçın, büyülü, ürkütücü, derin, dramatik, tatlı-sert, entellektüel...’ değerlendirmesini yapar. Kendilerinin buraya ait olmadıklarını, insanlarla birlikte yapamadıklarını söyleyen Yorke, ‘..çözümün çekip gitmek, uzay gemisine binerek yaşamın görünmeyen yüzüne doğru yolculuk yapmak..’ olduğunu ifade eder. Bu gruptan oldukları savıyla intihar ederek hayatlarına son veren Alp Cenan Yuğaç ile Aslı Yardımcı’nın ‘..mor rengi çok sevdikleri, tırnaklarını mora boyadıkları, ‘Mor ve Ötesi’ adlı gruba hayranlık besledikleri...’ mor renk ile ilgili bilinen diğer bir ayrıntıdır. Yine bu kişiler intihar etmeden önce, duvara son mesajlarını da mor renk yazan bir kalem kullanarak yazarlar.
Sosyolog Doç. Nazan Bekiroğlu moru tanımlarken: ‘..En açığı ile en koyusu arasında mor değişken ve ürkütücü. Mor; palet üzerinde bir miktar mavi ile bir miktar kırmızının karışımından ibaret. Mavi; yaratıcı, sükunet. Kırmızı; tansiyon arttırıcı, şiddet. İkisi arasında bir med-cezir mor. Hangisine yakınsa ona mukabil bir tesir. Koyusu şiddet ve çürüme. Kederin rengi olması bu çürümenin ürpertisinden, ölümün rengi olması bu yüzden. Açığı, hayal, uçuculuk. Eflatun hayaller de bu hafiflikten. Leylak rengi bu ümitten. En açığıyla en koyusu arasında mor, fazla açık fazla kapalı. Fazla modern, fazla muhafazakar. Renkler içinde bağımsız bir ülke mor. Renkler içinde tutsak ülke yine mor ... Anayurt kültürü mora itibar etmiyor. Orhun yazıtlarında morun adı yok. Eski Türkler mavi üzerinde ısarlı..’ anlatımında bulunur.
Mor rengi birincil renk olarak beğenenlerin yaşamlarında aşk önemli bir yer tutar. Sevmekten, sevilmekten, iltifattan ve kendilerine karşı ince ve kibar davranılmasından hoşlanırlar. Güzel ve çekici olmayı arzularlar. Başkalarını kolaylıkla etkileyebilirler. İnsanlara karşı gösterdiği samimiyet ve içtenlik çoğu zaman yüzeysel de olsa, kendilerini kabul ettirmek için, çevrenin görüş ve değer yargılarından dışarıya pek çıkmıyor gibi gözükürler. Kısacası mor üzerinde ön yargılı olmaksızın ve fakat öngörüyü de ihmal etmeksizin düşünülmesinde ve değerlendirmelerin yukarıda yazılanlar çerçevesinde yapılmasında yarar vardır.
Fatih Altaylı’nın ‘Teke Tek’ programında olduğu gibi, yukarıda açıklamaya / yorumlamaya çalıştığımız renklerle ilgili makalemizi, şimdi de imaj danışmanlığı perspektifinden irdelerken, televizyon ekranlarında sıklıkla gördüğümüz haber spikerleri bağlamında ve giyeceklerimizin renkleri ve biçimi ile ilgili örneklemelerle biraz daha derinlemesine incelemeye çalışalım...
EKRANDA GÖRDÜKLERİMİZİN RENKLERİ & KIYAFETLERİ
Tüm dünyada sanatçılardan politikacılara kadar pek çok meslek grubunda çalışanların profesyonel anlamda ‘imaj danışmanları’ndan yardım aldıkları bir iletişim çağında yaşamaktayız. Görüntü, sözlü-sözsüz iletişim, protokol kuralları ve bunların püf noktaları ile ilgili konularda uzmanlaşan ve renklerle dans ederek, en uyumlu / en verimli ortamı sağlayacak şekilde bunlarla oynayabilen kişilere imaj danışmanı denilmektedir ki kanımızca her polis amiri de bir anlamda imaj danışmanıdır / olmalıdır.
Böylesi bir imaj danışmanın yardımları ile yapılacak olan bir renk analizi sonrasında, ele alınan kişinin giyim ve makyajı konusunda o bireyin kişiliğine en uygun olan bir tarzın yaratılması söz konusu olmaktadır ki böylesi bir çalışmanın üzerinde gerçekleştirildiği kişiler, hem kendilerini çok daha profesyonel hissetmekte, hem de kendi kendilerine daha da fazla güven duymaya başlamaktadırlar.
Giyim danışmanı Ferruh Karakaşlı: ‘...İmaj yansıtmak istediğimiz görüntüyken, stil kendimize özgü tarzımız, moda da sürekli yenilenen trend ve akımlardır. Stil modanın ötesinde bir kavram. Moda bu anı yansıtıyor, stil ise daha kalıcı bir özellik taşıyor. İmaj ise yenilenebilen ve değiştirilebilen dış görünüm ve bize ait olan özelliklerin bütünüdür...’ değerlendirmesini yapar. İmaj bu anlamda, duruşumuz, davranışımız, konulara olan yaklaşımımız, dış görünüşümüz, önceliklerimiz, bir anlamda dışarıya yansıttığımız bir görüntü bir resimdir diyebiliriz... Kesinlikle imajın içinde giyimin ve renklerin de önemli bir rolü vardır ve bu anlamda ‘iyi bir izlenim için ikinci bir şansımız yoktur’ değerlendirmesini de hak vermemiz gerekir.
Koyu renkler biçiminde üst başlık altında toplayabileceğimiz lacivert, siyah, bordo, koyu gri gibi renkleri daha çok politikacılar, bankacılar ve avukatlar giyimlerinde seçmektedirler. Bu renkler genellikle, başarı, güven, otorite, ciddiyet ve iş bitiriciliği simgelemektedir. Midium tondaki renkler olarak adlandıracağımız mavi, yeşil ve kahverengi gibi renkler eğitimciler ve hastane personeli tarafından kullanılır. Yaklaşılabilir, arkadaş-dost canlısı, sevecen görünümlü olmak amacıyla bu renkler giyilebilir.
Nötr renkler olarak adlandırılan bej, haki ve hardal renkler ise çok fazla fikir beyan etmekten hoşlanmayan ve birazda tutucu olanların kullandıkları renklerdir. Pastel renkler (uçuk pembe, uçuk sarı, uçuk mavi gibi renkler) sadeliği, gençliği ve masumiyeti simgelemektedir. Canlı ve parlak renkler olan portakal, çingene pembesi, kırmızı gibi renkler ise, dinamizmi, yüksek enerjiyi, zaman zamanda agresifliği ve seksüelliği simgelemektedir.
Amerika ve İngiltere de yapılan araştırmaların sonuçlarına göre, lüks bir takım elbise giyerek işlek bir caddede karşıdan karşıya geçen kişiye insanlar yol vermekte ve onun yolunu kesmezlerken, ayni kişinin işçi kıyafeti dolaşması durumunda, ayni kavşakta karşıdan karşıya geçmesi durumunda ise, kendisine yol verilmemekte ve o kişinin geçmesini çevresindeki kişiler beklememektedirler.
Yine BMW, Porsche ve Mercedes gibi arabalarda seçilen baskın renk ise koyu lacivert, metalik renkler ve özellikle de metalik gridir. Ancak spor arabalarda ise yoğunluklu olarak kırmızı renklilik de bir yoğunlaşma söz konusudur. BMW ve Mercedes gibi arabalarda genellikle uçuk yeşil ve açık mavi renklerin kullanılmaması da bu anlamda bir diğer örnekleme olarak düşünülebilir. Çünkü bu iki renk daha çok yerli üretim olan arabalarda ya da ucuz Japon yapımı aile tipi arabaların renklerinde sıklıkla görülür.
Doğru giyim dediğimiz kıyafet seçimi her şeyden önce, doğru ortamda doğru giyinmiş olmayı gerektirir. Yani kişiler öncelikle ortama uygun giyim ve renkleri seçmelidirler. Ayrıca kişi kendi yapısına da uygun giyinmiş olmalıdır. Burada anlatmak istediğimiz, hem fiziksel özellikleri hem de hayata bakışı kapsayan bir durumdur. Fiziksel özellikler denilince insanın ten rengine uygun giyinmesi anlaşılır. Kişiler fiziksel özellikler bakımından aynı mevsimler gibi ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olarak dört ten grubuna ayrılır. Koyu tenliler kış grubuna girer ve onların kışın seçmesi gereken renkler, lacivert ve siyahtır. Gömlek olarak da mavi tonlarını seçmelerinde yarar vardır. Sonbahar tipi denilen kişiler ise kahve ve yeşilin tonlarıyla iyi anlaşırlar. Amerika da birçok politikacının seçimleri kaybetmesinde doğru giyinmemelerinin rolü vardır. Finans kurumlarında veya bankalarda bizi yeşillerle, morlarla veya sarılarla karşılayan bir kişiye paramızı teslim etmekte zorlanırız. Genellikle böylesi durumlarda karşımızdaki kişinin üzerinde ciddiyeti temsil eden lacivertler, koyu maviler ve siyahlar görmek arzularız. Yine yoğun bir iş gününün ardından bir sanatçıyı dinlemek için bir yere gitmişsek orada da koyu takım elbiselerin içinde olan bir kişiyi görmek istemeyiz.
Bu bölümün girişinde satır başlığı olarak ifade ettiğimiz imaj danışmanlarına en çok gereksinim duyan kesimlerin başında hiç şüphe yok ki televizyon dünyasında çalışan ve ekrana her gün çıkanlar gelmektedir. Çünkü her gün milyonlarca insanın karşısına çıkan spikerler ve sunucular, eğer işlerine ve tiplerine uygun kostümler giyerlerse ve kıyafetlerindeki renklerle oynamasını bilirlerse, daha genç ve dinamik bir görüntü sergileyeceklerdir. Onların görüntülerinin ve kıyafetlerinin aşağıda irdelenmesi sonucunda, biz de kendi dünyamızda başkaları ile iletişim kurarken, doğru olan benzeri uygulamaları yapacak, yanlış olanları da onların örneklemelerinde görerek yapmamaya çalışacağız...
Şimdi de ekranda en çok görünen spikerlerin kıyafet ve renkleri ile ilgili değerlendirmelerde bulunalım:
Gülgün Feyman her gün değişik kıyafet ve saç modeli kaygısı taşıdığı için stresli bir görünüm çiziyor. Aslında kendine yakışanı bulduktan sonra uzun süre akıllarda bu görünümünü çıpalamalı ve bunu ufak-tefek aksesuarlarla zenginleştirmeli. Fiziği kameraya çok iyi görüntü verdiği için bunun avantajlarından yararlanmalı. Ana haber bülteni ciddiyet unsurlarını yoğun olarak taşıdığı için kolsuz elbise giymekten de kaçınmalı. Yakası kürklü ceketler giydiğinde minyon yüzü ile orantısızlık söz konusu olabiliyor. Ekrandan yoğunluklu olarak gözüken arkasındaki alanın genellikle mavi olmasından dolayı, üzerine giydiklerinde de beyazdan yararlanılmasında yarar vardır.
Reha Muhtar makyaj yapımında pudranın biraz daha fazla kullanılması gerekli. Kameranın karşısında terlemesinin de bir şekliyle önüne geçmesinde yarar var. Desenli kare ceketleri de fotojenik bir görüntü vermiyor. Sunulacak haberlerin yoğunluğuna göre giyilecek takım elbiselerin seçilmesinde yarar var. Canlı yayına çıkaracağı konuklarını aynalaması da ekranda seyredenler açısından önemli bir artı puan.
Serap Ezgü: Konuşması ve sunumu açısından gerçekten de en profesyonel olan spikerlerden bir tanesi. İlk zamanlarda saçına çok jöle sürmesi ve ağır makyaj yapmasından dolayı, sanki yüzünde bir maske varmış gibi oluyordu. Ancak sonradan bunları düzeltti. Hem beden diline sahip olması, hem ses tonlaması ve giydiklerini kendine yakıştırması, hem de giysilerinde haber sunumu ile bağdaşan ciddi renklerden yararlanması açısından gerçekten de gayet iyi.
Defne Samyeli: Haber sunumu bağlamında ağır başlılığı yakalamış olan bir spiker. Genellikle sade ve kendisine yakışan giysiler kullanıyor. Ancak aynı şeyleri çok sıklıkla giydiği oluyor ki bunun yapılmamasında yarar var. Kıyafetlerinde biraz daha doğru renkleri seçmiş olması onun profesyonelliğini arttırıcı bir etken olabilir. Makyajında da tatlı bir sadelik var.
Ali Kırca: Alışılmışın dışındaki saç traşı ile farklık yakalanmış olsa da, biraz daha göze hoş gelebilecek uyumlu bir saç sitili seçmesi sanki daha da iyi olurdu. Makyajında aşırıya kaçmayan bir profesyonellik var ve ışıkların gölgelemesinden koruna biliyor. Yılların deneyimine bağlı olarak yalnız spikerlik değil, yaptığı haberleri bir yaşam tarzı biçimine dönüştürüyor. Siyaset Meydanı’nda her akşam sunduğu ana haberlere göre daha içten ve dolu dolu olması söz konusu. Kıyafetlerini saçlarının rengiyle özdeşleştirse de çoğunlukla yanlış renkler kullanıyor. Ya kendisine bu anlamda renk analizi yapılmıyor ya da yanlış bir renk analizi yapılıyor.
Haluk Örgün: Daha çok koyu renkli takım elbiseler giyiyor. Kendisine yapılan makyajda sanki sürekli profesyonel bir uzmanın elinden yapılmamasının çizgileri var. Bazı durumlarda başının hareketleri ile canının sıkıldığını ya da ele alınılan konunun bir an önce bitmesini istediğini açık-seçik belli ediyor. Ellerini gereğinden fazla kullanıyor. Sürekli taktığı kol düğmeleri ile yerinde bir çıpalama yapıyor. Konuklarına karşı, bir gazetecinin üslubu ile kıyaslayınca alabildiğine nazik ve kibar davranıyor ki, bu da onun konuklarının, kendilerini stüdyoda rahat hissetmelerine neden oluyor.
Ahmet Hakan: Yüzünün sakallı olması ve gözlük kullanması nedeniyle, beden (yüzünün) dilinin tam okunamaması söz konusu. Yani sakal ve gözlük yüzünün mimik ve jestlerini dışarıya tam yansıtılmasına engel oluyor. Ele aldığı konuları derinlemesine tartışması ve konuya hakimiyeti göz dolduruyor. Arka zeminin renkleri kahverengi tonlama ile olunca kendisinin görüntüsünde biraz siliklenme söz konusu olabiliyor. Çalıştığı kanal açısından taraflıymış gibi gözükse de, siyasi yelpazedeki çok geniş ve farklı kesimler tarafından izleniyor olması ve tarafsızlığa yakın habercilik anlayışı ile dikkatleri üzerine topluyor. Giydiği elbiselerde eğer konuk almamışsa kahverengiden kaçınmasında yarar var.
Julide Ateş: Saçları güzel ve bakımlı olmasına karşın, ana haber bülteni için yerindeliği tartışılabilir. Makyajı özenli ve hoş. Ses tonlaması, habere hakimiyeti, beden dilini kullanması iyi. Ancak abartılı kıyafetler giymemesi gerekli. Özellikle de kırmızı pırıltılı ceketini. Kısacası biraz daha ciddiyet taşımasında yarar var.
Yukarıda kısaca irdelemeye çalıştığımız ana haber spikerlerinin ekrandaki vizyonarını incelerken, bunların yalnızca kılık kıyafetlerini, takılarını ve bunların renklerini değil, bir bütün olarak ses tonlamalarını, habere hakimiyetlerini, beden dillerini kullanımları, makyajları, saçlarının durumları, mimik ve jestler ile bir bütün olarak incelemeye çalıştık. Görüldüğü üzere renklerden de yararlandığımız bu genel tanımlama ve değerlendirme çalışmasını yaparken, renklerin ne kadar önemli olduğunu ve fakat renklerin tek başına etkin bir iletişim kurmak için yeterli sayılamayacağını görmüş olduk.
Şimdi de bu makalemizi tamamlamaya çalışalım.
RENKLERİN SON(UÇ)U
Yukarıda elden geldiğince incelemeye çalıştığımız renkleri ve renklerin verdiği mesajları, polisi tanıma ve tanıtma bağlamında kendine özgü ve içten cümlelerle özetleyen özel harekat amiri Ahmet Bağcı: ‘..İnsan ne kadar da mükemmel bir makine! Renklerden, ifadelerden, bedenin hareketlerinden, kokudan; kısacası çevremizdeki her şeyden, ne de güzel şeyler anlıyor, hissediyor. Mutlu oluyor, onure ediliyor, esef duyuyor, tedirgin oluyor ve korkuyor... Bilmediğimiz ne kadar da çok şey var. Aslında öğrenmeyi arzulamıyor da değiliz. Fakat neyi nasıl yapacağımızı, kimden neleri nasıl soracağımızı bilmediğimizden, yol almamız bir hayli zor oluyor. Ah be Hocam!.. Hem bizim, hem de yetişen çocuklarımızın içinde ne cevherler var da, işlenmediğinden / eğitilmediğinden, sosyal bir cahil olarak şekilleniyor ve karnını doyurmaya çalışırken de hayatı noktalayan anlamsız insanlar oluyoruz.
Bilgi toplumu polisi olma yoluna oldukça geç girmiş olsak da; insanlardan, renklerden, kokulardan zevk almaya ve (eski yaşantımla kıyasladığımda şimdilerde) araştırıp öğrendikçe daha da mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamaya başladım... Aracımın rengiyle, gözlerimin sesiyle vücudumun diliyle, mimik ve jestlerimle bu ülkenin yurttaşlarına hepinizi çok seviyorum ve size ‘kurban olayım’ diyorum ... Bilgi toplumunda, anlaşabileceğimiz, bir araya gelebileceğimiz, sevebileceğimiz, tolerans ile dinleyebileceğimiz bir dili, bir rengi kullanıyor olsak... Ve, siyahı-beyazı, sağı-solu ile ‘kurban olayım’ herkese, hepinizi çok seviyoruz desek ... Yeter ki iyi şeyler yapalım, mutlu yaşayalım düşüncesini polis olarak bir şekilde ifade edelim de, bu hangi dil, hangi renk ile olursa olsun, ama mutlaka olsun..’ demektedir.
Ağzın bal yesin senin sevgili Ahmet!.. Ne güzel ve yalın bir şekilde bizim duygu ve düşüncelerimizi yansıtırsın!.. Ve bu bağlamda, gerçekten de yüzlerce teşekkürler Polis Akademisi ve Koleji ile Afyon, İzmir, Aksaray, Yozgat, Afyon, Kayseri, Samsun, Trabzon, Erzurum, Balıkesir, Nazilli, Malatya polis okullarındaki öğrenci arkadaşlara!.. Ve binlerce teşekkürler Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğü, TBMM, Asayiş, APK, Eğitim, Pasaport, Güvenlik, Terörle Mücadele, Koruma, Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlılarında verdiğimiz kurslar bağlamında tanıştığımız binlerce amir ve memur olan polislere... Çünkü sizinle birlikte olduğumuz her derste, biz de sizinle birlikte yeni yeni bilgileri öğrendik durduk... Bizim söylemek isteyip de lafı döndürüp-dolaştırdığımız, sağdan-soldan alıntılarla süslemeye çalıştığımız, ‘kıl ile-yün ile’ ve renklerin dili ile ifadeye döktüğümüz duyguları / düşünceleri, çoğu zaman siz; ne de kıvrak bir biçimde, yalın, açık ve net olarak ifade ettiniz... Bazen ‘gözlerimi kaparım vazifemi yaparım’ dediniz acı acı. Bazen de ‘benim adım Hıdır elimden gelen budur’ haklı anlatımını kullandınız. Ama hiç yılmadınız ve güzele doğru koştuğunuzu da göstererek...
Çevremizde olan pek çok şey, kendi dili ile bize bir şeyler hem de çok önemli bir şeyler anlatmaktadır, yeter ki biz de bunu anlayacak his, duyacak kulak, görecek göz olsun!.. Böylesi bir göz, kulak ve hislerimiz yoksa bile çok da üzülmemek gerekir. Üzülmemelidir çünkü bunlar kazanılabilir...
Bunların kazanılması için öncelikle bu isteniliyor olmalı, sonra da çok okumalı, sürekli kendimizi geliştirmeli, uygulamaya yönelik tecrübelerden yararlanmalı, ‘bir çiğnemlik sakızın varsa bir bilene çiğnet’ yada ‘herkes sakız çiğner ama komşunun kızı Fahriye abla bir aşka çiğner’ anlatımlarında da gördüğümüz gibi konusunda uzmanlaşmış deneyim sahiplerinin sohbetlerinde bulunmalı, bilgi birikimimizi kesinlikle yazılı ve sözlü materyaller haline getirip başkaları ile de paylaşmalıdır.
İşte bunların yapılası sonucunda hücrenin dili de, mikrobun dili de, bedenin dili de, yemek yemenin dili de, hayvanların dili de, doğanın dili de, gezegenlerin dili de, güneşin dili de, renklerin dili de rahatlıkla okunabilecek ve okunulan her ayrı dilden kelimelere sığdırılamayacak derecede zevk ve mutluluk alınacaktır...
Bunlar yapılmaya çalışılırken Nazım’ın dediği biçimde: ‘...En güzel deniz: / henüz gidilmemiş olandır. / En güzel çocuk: / henüz büyümedi / En güzel günlerimiz: / henüz yaşamadıklarımız. / Ve sana söylemek istediğim en güzel söz: / henüz söylememiş olduğum sözdür...’ anlatımı içinde sürekli ama sürekli daha iyinin, daha güzelin, daha doğrunun peşinde koşmaya devam edilmelidir. Yani; ‘dipsiz kuyu’ gibi değil ‘uçsuz minare’ gibi bir şey. Sürekli çıkılacak ama hiçbir zaman en üst noktayı yakalama arzusu bırakılmadan sürekli yukarılara..... yukarılara...... yukarılara..... yukarılara doğru çıkılmaya devam edilecerek çıkılacak!..
İşte bunun için herkes başka başka makalelerden, kitaplardan, söyleşilerden, panel ve konferanslardan, kısacası çevremizde olan her şeyden / her olaydan, gökkuşağının renkleri gibi rengarenk alıntılar yapacak. Çünkü biz de, aynı MÖ 190-159 arasında yaşayan Şair Terentus’un söylediği şekliyle ‘...bir insanız ve insanla ilgili olan hiçbir şeye kayıtsız kalamayız.’ İşte bu nedenle de, çeşit-çeşit alıntılar yapılacak, polisle ilgili olan, polisi tartışan, polis yazan, polisi sanık sandalyesine oturtan, polisi en kahraman haline getiren her şey sürekli okunulacak ve uygulamada edindiğimiz tecrübeler başkaları ile paylaşılacak...
Sonra bu alıntılar, bilgi birikimleri karşı karşıya getirilecek, günlerce, aylarca ve hatta yıllarca tartışılıp duracak. Daha sonra bir alıntıda karar kılınacak. Ve sonra, internetten kitaplara, makalelerden ilk el kaynaklara kadar; elimizin vardığı, dilimizin döndüğü, gücümüzün yettiği bütün materyallere / insanlara, yeniden dönülecek ve yeniden alıntıların yapıldığı kaynaklara bakılacak... Ama bulunamayacak artık, o beğendiğimiz ve kendisinden alıntı yaptığımız gerçek eser... Bulunamayacak artık; bizim onda, onun da biz de hayat bulduğu alıntı. Ve düşüneceğiz yeniden kendi kendimize yoksa kimse söylememiş miydi bunu...
Evettttttttttt, hiç kimse söylememiş olacak onu. Yani bizim yazdıklarımızı, bulduklarımızı, gördüklerimizi, duyduklarımızı artık hiç kimse söylememiş olacak!.. Peki o zaman biz mi uydurduk yoksa bütün bunca kocaman kocaman şeyleri?.. Biz mi söyledik bütün bunları?.. Ve işte bunu dediğimiz an, yaptığımız o alıntıların hepsi de tamamıyla bizim olacaktır artık... İşte gerçek olan, alıntı olmayan, ama hala bir yerlerden alıntı olmuş olan ve artık başkalarının senden alıntı yapacağı bütünüyle sana ait olan alıntı budur... Ve bunu biz söylemişizdir artık!.. Hem de her şeyi ile biz söylemişizdir...
Ne zaman ki bunu söyleyen polisin amir ve memurları çoğalacak; o zaman her şey çok ama çok daha güzel ve renkli olacaktır!.. Renklerin dili çalışması da böylesi bir düşünceyle durgun gibi gözüken suya atılan bir taştır işte... Umuyoruz ki çevresine yaydığı / yayacağı halkalar çok çok ve kalıcı olsun!..
Türkiye’de ise medya tarafından Şeytana Tapanlar olarak adlandırılan ve intihar ettikleri için kamuoyunun gündemine giren İstanbullu gençler de mor renk üzerinde yoğunlaşırlar. Bu gençlerin en çok müziğini dinledikleri kırılgan zamanların kızgın ve nörotik popçusu Thom Yorke kendi müziğini tanımlarken; ‘..kaotik, melodik, hırçın, büyülü, ürkütücü, derin, dramatik, tatlı-sert, entellektüel...’ değerlendirmesini yapar. Kendilerinin buraya ait olmadıklarını, insanlarla birlikte yapamadıklarını söyleyen Yorke, ‘..çözümün çekip gitmek, uzay gemisine binerek yaşamın görünmeyen yüzüne doğru yolculuk yapmak..’ olduğunu ifade eder. Bu gruptan oldukları savıyla intihar ederek hayatlarına son veren Alp Cenan Yuğaç ile Aslı Yardımcı’nın ‘..mor rengi çok sevdikleri, tırnaklarını mora boyadıkları, ‘Mor ve Ötesi’ adlı gruba hayranlık besledikleri...’ mor renk ile ilgili bilinen diğer bir ayrıntıdır. Yine bu kişiler intihar etmeden önce, duvara son mesajlarını da mor renk yazan bir kalem kullanarak yazarlar.
Sosyolog Doç. Nazan Bekiroğlu moru tanımlarken: ‘..En açığı ile en koyusu arasında mor değişken ve ürkütücü. Mor; palet üzerinde bir miktar mavi ile bir miktar kırmızının karışımından ibaret. Mavi; yaratıcı, sükunet. Kırmızı; tansiyon arttırıcı, şiddet. İkisi arasında bir med-cezir mor. Hangisine yakınsa ona mukabil bir tesir. Koyusu şiddet ve çürüme. Kederin rengi olması bu çürümenin ürpertisinden, ölümün rengi olması bu yüzden. Açığı, hayal, uçuculuk. Eflatun hayaller de bu hafiflikten. Leylak rengi bu ümitten. En açığıyla en koyusu arasında mor, fazla açık fazla kapalı. Fazla modern, fazla muhafazakar. Renkler içinde bağımsız bir ülke mor. Renkler içinde tutsak ülke yine mor ... Anayurt kültürü mora itibar etmiyor. Orhun yazıtlarında morun adı yok. Eski Türkler mavi üzerinde ısarlı..’ anlatımında bulunur.
Mor rengi birincil renk olarak beğenenlerin yaşamlarında aşk önemli bir yer tutar. Sevmekten, sevilmekten, iltifattan ve kendilerine karşı ince ve kibar davranılmasından hoşlanırlar. Güzel ve çekici olmayı arzularlar. Başkalarını kolaylıkla etkileyebilirler. İnsanlara karşı gösterdiği samimiyet ve içtenlik çoğu zaman yüzeysel de olsa, kendilerini kabul ettirmek için, çevrenin görüş ve değer yargılarından dışarıya pek çıkmıyor gibi gözükürler. Kısacası mor üzerinde ön yargılı olmaksızın ve fakat öngörüyü de ihmal etmeksizin düşünülmesinde ve değerlendirmelerin yukarıda yazılanlar çerçevesinde yapılmasında yarar vardır.
Fatih Altaylı’nın ‘Teke Tek’ programında olduğu gibi, yukarıda açıklamaya / yorumlamaya çalıştığımız renklerle ilgili makalemizi, şimdi de imaj danışmanlığı perspektifinden irdelerken, televizyon ekranlarında sıklıkla gördüğümüz haber spikerleri bağlamında ve giyeceklerimizin renkleri ve biçimi ile ilgili örneklemelerle biraz daha derinlemesine incelemeye çalışalım...
EKRANDA GÖRDÜKLERİMİZİN RENKLERİ & KIYAFETLERİ
Tüm dünyada sanatçılardan politikacılara kadar pek çok meslek grubunda çalışanların profesyonel anlamda ‘imaj danışmanları’ndan yardım aldıkları bir iletişim çağında yaşamaktayız. Görüntü, sözlü-sözsüz iletişim, protokol kuralları ve bunların püf noktaları ile ilgili konularda uzmanlaşan ve renklerle dans ederek, en uyumlu / en verimli ortamı sağlayacak şekilde bunlarla oynayabilen kişilere imaj danışmanı denilmektedir ki kanımızca her polis amiri de bir anlamda imaj danışmanıdır / olmalıdır.
Böylesi bir imaj danışmanın yardımları ile yapılacak olan bir renk analizi sonrasında, ele alınan kişinin giyim ve makyajı konusunda o bireyin kişiliğine en uygun olan bir tarzın yaratılması söz konusu olmaktadır ki böylesi bir çalışmanın üzerinde gerçekleştirildiği kişiler, hem kendilerini çok daha profesyonel hissetmekte, hem de kendi kendilerine daha da fazla güven duymaya başlamaktadırlar.
Giyim danışmanı Ferruh Karakaşlı: ‘...İmaj yansıtmak istediğimiz görüntüyken, stil kendimize özgü tarzımız, moda da sürekli yenilenen trend ve akımlardır. Stil modanın ötesinde bir kavram. Moda bu anı yansıtıyor, stil ise daha kalıcı bir özellik taşıyor. İmaj ise yenilenebilen ve değiştirilebilen dış görünüm ve bize ait olan özelliklerin bütünüdür...’ değerlendirmesini yapar. İmaj bu anlamda, duruşumuz, davranışımız, konulara olan yaklaşımımız, dış görünüşümüz, önceliklerimiz, bir anlamda dışarıya yansıttığımız bir görüntü bir resimdir diyebiliriz... Kesinlikle imajın içinde giyimin ve renklerin de önemli bir rolü vardır ve bu anlamda ‘iyi bir izlenim için ikinci bir şansımız yoktur’ değerlendirmesini de hak vermemiz gerekir.
Koyu renkler biçiminde üst başlık altında toplayabileceğimiz lacivert, siyah, bordo, koyu gri gibi renkleri daha çok politikacılar, bankacılar ve avukatlar giyimlerinde seçmektedirler. Bu renkler genellikle, başarı, güven, otorite, ciddiyet ve iş bitiriciliği simgelemektedir. Midium tondaki renkler olarak adlandıracağımız mavi, yeşil ve kahverengi gibi renkler eğitimciler ve hastane personeli tarafından kullanılır. Yaklaşılabilir, arkadaş-dost canlısı, sevecen görünümlü olmak amacıyla bu renkler giyilebilir.
Nötr renkler olarak adlandırılan bej, haki ve hardal renkler ise çok fazla fikir beyan etmekten hoşlanmayan ve birazda tutucu olanların kullandıkları renklerdir. Pastel renkler (uçuk pembe, uçuk sarı, uçuk mavi gibi renkler) sadeliği, gençliği ve masumiyeti simgelemektedir. Canlı ve parlak renkler olan portakal, çingene pembesi, kırmızı gibi renkler ise, dinamizmi, yüksek enerjiyi, zaman zamanda agresifliği ve seksüelliği simgelemektedir.
Amerika ve İngiltere de yapılan araştırmaların sonuçlarına göre, lüks bir takım elbise giyerek işlek bir caddede karşıdan karşıya geçen kişiye insanlar yol vermekte ve onun yolunu kesmezlerken, ayni kişinin işçi kıyafeti dolaşması durumunda, ayni kavşakta karşıdan karşıya geçmesi durumunda ise, kendisine yol verilmemekte ve o kişinin geçmesini çevresindeki kişiler beklememektedirler.
Yine BMW, Porsche ve Mercedes gibi arabalarda seçilen baskın renk ise koyu lacivert, metalik renkler ve özellikle de metalik gridir. Ancak spor arabalarda ise yoğunluklu olarak kırmızı renklilik de bir yoğunlaşma söz konusudur. BMW ve Mercedes gibi arabalarda genellikle uçuk yeşil ve açık mavi renklerin kullanılmaması da bu anlamda bir diğer örnekleme olarak düşünülebilir. Çünkü bu iki renk daha çok yerli üretim olan arabalarda ya da ucuz Japon yapımı aile tipi arabaların renklerinde sıklıkla görülür.
Doğru giyim dediğimiz kıyafet seçimi her şeyden önce, doğru ortamda doğru giyinmiş olmayı gerektirir. Yani kişiler öncelikle ortama uygun giyim ve renkleri seçmelidirler. Ayrıca kişi kendi yapısına da uygun giyinmiş olmalıdır. Burada anlatmak istediğimiz, hem fiziksel özellikleri hem de hayata bakışı kapsayan bir durumdur. Fiziksel özellikler denilince insanın ten rengine uygun giyinmesi anlaşılır. Kişiler fiziksel özellikler bakımından aynı mevsimler gibi ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olarak dört ten grubuna ayrılır. Koyu tenliler kış grubuna girer ve onların kışın seçmesi gereken renkler, lacivert ve siyahtır. Gömlek olarak da mavi tonlarını seçmelerinde yarar vardır. Sonbahar tipi denilen kişiler ise kahve ve yeşilin tonlarıyla iyi anlaşırlar. Amerika da birçok politikacının seçimleri kaybetmesinde doğru giyinmemelerinin rolü vardır. Finans kurumlarında veya bankalarda bizi yeşillerle, morlarla veya sarılarla karşılayan bir kişiye paramızı teslim etmekte zorlanırız. Genellikle böylesi durumlarda karşımızdaki kişinin üzerinde ciddiyeti temsil eden lacivertler, koyu maviler ve siyahlar görmek arzularız. Yine yoğun bir iş gününün ardından bir sanatçıyı dinlemek için bir yere gitmişsek orada da koyu takım elbiselerin içinde olan bir kişiyi görmek istemeyiz.
Bu bölümün girişinde satır başlığı olarak ifade ettiğimiz imaj danışmanlarına en çok gereksinim duyan kesimlerin başında hiç şüphe yok ki televizyon dünyasında çalışan ve ekrana her gün çıkanlar gelmektedir. Çünkü her gün milyonlarca insanın karşısına çıkan spikerler ve sunucular, eğer işlerine ve tiplerine uygun kostümler giyerlerse ve kıyafetlerindeki renklerle oynamasını bilirlerse, daha genç ve dinamik bir görüntü sergileyeceklerdir. Onların görüntülerinin ve kıyafetlerinin aşağıda irdelenmesi sonucunda, biz de kendi dünyamızda başkaları ile iletişim kurarken, doğru olan benzeri uygulamaları yapacak, yanlış olanları da onların örneklemelerinde görerek yapmamaya çalışacağız...
Şimdi de ekranda en çok görünen spikerlerin kıyafet ve renkleri ile ilgili değerlendirmelerde bulunalım:
Gülgün Feyman her gün değişik kıyafet ve saç modeli kaygısı taşıdığı için stresli bir görünüm çiziyor. Aslında kendine yakışanı bulduktan sonra uzun süre akıllarda bu görünümünü çıpalamalı ve bunu ufak-tefek aksesuarlarla zenginleştirmeli. Fiziği kameraya çok iyi görüntü verdiği için bunun avantajlarından yararlanmalı. Ana haber bülteni ciddiyet unsurlarını yoğun olarak taşıdığı için kolsuz elbise giymekten de kaçınmalı. Yakası kürklü ceketler giydiğinde minyon yüzü ile orantısızlık söz konusu olabiliyor. Ekrandan yoğunluklu olarak gözüken arkasındaki alanın genellikle mavi olmasından dolayı, üzerine giydiklerinde de beyazdan yararlanılmasında yarar vardır.
Reha Muhtar makyaj yapımında pudranın biraz daha fazla kullanılması gerekli. Kameranın karşısında terlemesinin de bir şekliyle önüne geçmesinde yarar var. Desenli kare ceketleri de fotojenik bir görüntü vermiyor. Sunulacak haberlerin yoğunluğuna göre giyilecek takım elbiselerin seçilmesinde yarar var. Canlı yayına çıkaracağı konuklarını aynalaması da ekranda seyredenler açısından önemli bir artı puan.
Serap Ezgü: Konuşması ve sunumu açısından gerçekten de en profesyonel olan spikerlerden bir tanesi. İlk zamanlarda saçına çok jöle sürmesi ve ağır makyaj yapmasından dolayı, sanki yüzünde bir maske varmış gibi oluyordu. Ancak sonradan bunları düzeltti. Hem beden diline sahip olması, hem ses tonlaması ve giydiklerini kendine yakıştırması, hem de giysilerinde haber sunumu ile bağdaşan ciddi renklerden yararlanması açısından gerçekten de gayet iyi.
Defne Samyeli: Haber sunumu bağlamında ağır başlılığı yakalamış olan bir spiker. Genellikle sade ve kendisine yakışan giysiler kullanıyor. Ancak aynı şeyleri çok sıklıkla giydiği oluyor ki bunun yapılmamasında yarar var. Kıyafetlerinde biraz daha doğru renkleri seçmiş olması onun profesyonelliğini arttırıcı bir etken olabilir. Makyajında da tatlı bir sadelik var.
Ali Kırca: Alışılmışın dışındaki saç traşı ile farklık yakalanmış olsa da, biraz daha göze hoş gelebilecek uyumlu bir saç sitili seçmesi sanki daha da iyi olurdu. Makyajında aşırıya kaçmayan bir profesyonellik var ve ışıkların gölgelemesinden koruna biliyor. Yılların deneyimine bağlı olarak yalnız spikerlik değil, yaptığı haberleri bir yaşam tarzı biçimine dönüştürüyor. Siyaset Meydanı’nda her akşam sunduğu ana haberlere göre daha içten ve dolu dolu olması söz konusu. Kıyafetlerini saçlarının rengiyle özdeşleştirse de çoğunlukla yanlış renkler kullanıyor. Ya kendisine bu anlamda renk analizi yapılmıyor ya da yanlış bir renk analizi yapılıyor.
Haluk Örgün: Daha çok koyu renkli takım elbiseler giyiyor. Kendisine yapılan makyajda sanki sürekli profesyonel bir uzmanın elinden yapılmamasının çizgileri var. Bazı durumlarda başının hareketleri ile canının sıkıldığını ya da ele alınılan konunun bir an önce bitmesini istediğini açık-seçik belli ediyor. Ellerini gereğinden fazla kullanıyor. Sürekli taktığı kol düğmeleri ile yerinde bir çıpalama yapıyor. Konuklarına karşı, bir gazetecinin üslubu ile kıyaslayınca alabildiğine nazik ve kibar davranıyor ki, bu da onun konuklarının, kendilerini stüdyoda rahat hissetmelerine neden oluyor.
Ahmet Hakan: Yüzünün sakallı olması ve gözlük kullanması nedeniyle, beden (yüzünün) dilinin tam okunamaması söz konusu. Yani sakal ve gözlük yüzünün mimik ve jestlerini dışarıya tam yansıtılmasına engel oluyor. Ele aldığı konuları derinlemesine tartışması ve konuya hakimiyeti göz dolduruyor. Arka zeminin renkleri kahverengi tonlama ile olunca kendisinin görüntüsünde biraz siliklenme söz konusu olabiliyor. Çalıştığı kanal açısından taraflıymış gibi gözükse de, siyasi yelpazedeki çok geniş ve farklı kesimler tarafından izleniyor olması ve tarafsızlığa yakın habercilik anlayışı ile dikkatleri üzerine topluyor. Giydiği elbiselerde eğer konuk almamışsa kahverengiden kaçınmasında yarar var.
Julide Ateş: Saçları güzel ve bakımlı olmasına karşın, ana haber bülteni için yerindeliği tartışılabilir. Makyajı özenli ve hoş. Ses tonlaması, habere hakimiyeti, beden dilini kullanması iyi. Ancak abartılı kıyafetler giymemesi gerekli. Özellikle de kırmızı pırıltılı ceketini. Kısacası biraz daha ciddiyet taşımasında yarar var.
Yukarıda kısaca irdelemeye çalıştığımız ana haber spikerlerinin ekrandaki vizyonarını incelerken, bunların yalnızca kılık kıyafetlerini, takılarını ve bunların renklerini değil, bir bütün olarak ses tonlamalarını, habere hakimiyetlerini, beden dillerini kullanımları, makyajları, saçlarının durumları, mimik ve jestler ile bir bütün olarak incelemeye çalıştık. Görüldüğü üzere renklerden de yararlandığımız bu genel tanımlama ve değerlendirme çalışmasını yaparken, renklerin ne kadar önemli olduğunu ve fakat renklerin tek başına etkin bir iletişim kurmak için yeterli sayılamayacağını görmüş olduk.
Şimdi de bu makalemizi tamamlamaya çalışalım.
RENKLERİN SON(UÇ)U
Yukarıda elden geldiğince incelemeye çalıştığımız renkleri ve renklerin verdiği mesajları, polisi tanıma ve tanıtma bağlamında kendine özgü ve içten cümlelerle özetleyen özel harekat amiri Ahmet Bağcı: ‘..İnsan ne kadar da mükemmel bir makine! Renklerden, ifadelerden, bedenin hareketlerinden, kokudan; kısacası çevremizdeki her şeyden, ne de güzel şeyler anlıyor, hissediyor. Mutlu oluyor, onure ediliyor, esef duyuyor, tedirgin oluyor ve korkuyor... Bilmediğimiz ne kadar da çok şey var. Aslında öğrenmeyi arzulamıyor da değiliz. Fakat neyi nasıl yapacağımızı, kimden neleri nasıl soracağımızı bilmediğimizden, yol almamız bir hayli zor oluyor. Ah be Hocam!.. Hem bizim, hem de yetişen çocuklarımızın içinde ne cevherler var da, işlenmediğinden / eğitilmediğinden, sosyal bir cahil olarak şekilleniyor ve karnını doyurmaya çalışırken de hayatı noktalayan anlamsız insanlar oluyoruz.
Bilgi toplumu polisi olma yoluna oldukça geç girmiş olsak da; insanlardan, renklerden, kokulardan zevk almaya ve (eski yaşantımla kıyasladığımda şimdilerde) araştırıp öğrendikçe daha da mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamaya başladım... Aracımın rengiyle, gözlerimin sesiyle vücudumun diliyle, mimik ve jestlerimle bu ülkenin yurttaşlarına hepinizi çok seviyorum ve size ‘kurban olayım’ diyorum ... Bilgi toplumunda, anlaşabileceğimiz, bir araya gelebileceğimiz, sevebileceğimiz, tolerans ile dinleyebileceğimiz bir dili, bir rengi kullanıyor olsak... Ve, siyahı-beyazı, sağı-solu ile ‘kurban olayım’ herkese, hepinizi çok seviyoruz desek ... Yeter ki iyi şeyler yapalım, mutlu yaşayalım düşüncesini polis olarak bir şekilde ifade edelim de, bu hangi dil, hangi renk ile olursa olsun, ama mutlaka olsun..’ demektedir.
Ağzın bal yesin senin sevgili Ahmet!.. Ne güzel ve yalın bir şekilde bizim duygu ve düşüncelerimizi yansıtırsın!.. Ve bu bağlamda, gerçekten de yüzlerce teşekkürler Polis Akademisi ve Koleji ile Afyon, İzmir, Aksaray, Yozgat, Afyon, Kayseri, Samsun, Trabzon, Erzurum, Balıkesir, Nazilli, Malatya polis okullarındaki öğrenci arkadaşlara!.. Ve binlerce teşekkürler Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğü, TBMM, Asayiş, APK, Eğitim, Pasaport, Güvenlik, Terörle Mücadele, Koruma, Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlılarında verdiğimiz kurslar bağlamında tanıştığımız binlerce amir ve memur olan polislere... Çünkü sizinle birlikte olduğumuz her derste, biz de sizinle birlikte yeni yeni bilgileri öğrendik durduk... Bizim söylemek isteyip de lafı döndürüp-dolaştırdığımız, sağdan-soldan alıntılarla süslemeye çalıştığımız, ‘kıl ile-yün ile’ ve renklerin dili ile ifadeye döktüğümüz duyguları / düşünceleri, çoğu zaman siz; ne de kıvrak bir biçimde, yalın, açık ve net olarak ifade ettiniz... Bazen ‘gözlerimi kaparım vazifemi yaparım’ dediniz acı acı. Bazen de ‘benim adım Hıdır elimden gelen budur’ haklı anlatımını kullandınız. Ama hiç yılmadınız ve güzele doğru koştuğunuzu da göstererek...
Çevremizde olan pek çok şey, kendi dili ile bize bir şeyler hem de çok önemli bir şeyler anlatmaktadır, yeter ki biz de bunu anlayacak his, duyacak kulak, görecek göz olsun!.. Böylesi bir göz, kulak ve hislerimiz yoksa bile çok da üzülmemek gerekir. Üzülmemelidir çünkü bunlar kazanılabilir...
Bunların kazanılması için öncelikle bu isteniliyor olmalı, sonra da çok okumalı, sürekli kendimizi geliştirmeli, uygulamaya yönelik tecrübelerden yararlanmalı, ‘bir çiğnemlik sakızın varsa bir bilene çiğnet’ yada ‘herkes sakız çiğner ama komşunun kızı Fahriye abla bir aşka çiğner’ anlatımlarında da gördüğümüz gibi konusunda uzmanlaşmış deneyim sahiplerinin sohbetlerinde bulunmalı, bilgi birikimimizi kesinlikle yazılı ve sözlü materyaller haline getirip başkaları ile de paylaşmalıdır.
İşte bunların yapılası sonucunda hücrenin dili de, mikrobun dili de, bedenin dili de, yemek yemenin dili de, hayvanların dili de, doğanın dili de, gezegenlerin dili de, güneşin dili de, renklerin dili de rahatlıkla okunabilecek ve okunulan her ayrı dilden kelimelere sığdırılamayacak derecede zevk ve mutluluk alınacaktır...
Bunlar yapılmaya çalışılırken Nazım’ın dediği biçimde: ‘...En güzel deniz: / henüz gidilmemiş olandır. / En güzel çocuk: / henüz büyümedi / En güzel günlerimiz: / henüz yaşamadıklarımız. / Ve sana söylemek istediğim en güzel söz: / henüz söylememiş olduğum sözdür...’ anlatımı içinde sürekli ama sürekli daha iyinin, daha güzelin, daha doğrunun peşinde koşmaya devam edilmelidir. Yani; ‘dipsiz kuyu’ gibi değil ‘uçsuz minare’ gibi bir şey. Sürekli çıkılacak ama hiçbir zaman en üst noktayı yakalama arzusu bırakılmadan sürekli yukarılara..... yukarılara...... yukarılara..... yukarılara doğru çıkılmaya devam edilecerek çıkılacak!..
İşte bunun için herkes başka başka makalelerden, kitaplardan, söyleşilerden, panel ve konferanslardan, kısacası çevremizde olan her şeyden / her olaydan, gökkuşağının renkleri gibi rengarenk alıntılar yapacak. Çünkü biz de, aynı MÖ 190-159 arasında yaşayan Şair Terentus’un söylediği şekliyle ‘...bir insanız ve insanla ilgili olan hiçbir şeye kayıtsız kalamayız.’ İşte bu nedenle de, çeşit-çeşit alıntılar yapılacak, polisle ilgili olan, polisi tartışan, polis yazan, polisi sanık sandalyesine oturtan, polisi en kahraman haline getiren her şey sürekli okunulacak ve uygulamada edindiğimiz tecrübeler başkaları ile paylaşılacak...
Sonra bu alıntılar, bilgi birikimleri karşı karşıya getirilecek, günlerce, aylarca ve hatta yıllarca tartışılıp duracak. Daha sonra bir alıntıda karar kılınacak. Ve sonra, internetten kitaplara, makalelerden ilk el kaynaklara kadar; elimizin vardığı, dilimizin döndüğü, gücümüzün yettiği bütün materyallere / insanlara, yeniden dönülecek ve yeniden alıntıların yapıldığı kaynaklara bakılacak... Ama bulunamayacak artık, o beğendiğimiz ve kendisinden alıntı yaptığımız gerçek eser... Bulunamayacak artık; bizim onda, onun da biz de hayat bulduğu alıntı. Ve düşüneceğiz yeniden kendi kendimize yoksa kimse söylememiş miydi bunu...
Evettttttttttt, hiç kimse söylememiş olacak onu. Yani bizim yazdıklarımızı, bulduklarımızı, gördüklerimizi, duyduklarımızı artık hiç kimse söylememiş olacak!.. Peki o zaman biz mi uydurduk yoksa bütün bunca kocaman kocaman şeyleri?.. Biz mi söyledik bütün bunları?.. Ve işte bunu dediğimiz an, yaptığımız o alıntıların hepsi de tamamıyla bizim olacaktır artık... İşte gerçek olan, alıntı olmayan, ama hala bir yerlerden alıntı olmuş olan ve artık başkalarının senden alıntı yapacağı bütünüyle sana ait olan alıntı budur... Ve bunu biz söylemişizdir artık!.. Hem de her şeyi ile biz söylemişizdir...
Ne zaman ki bunu söyleyen polisin amir ve memurları çoğalacak; o zaman her şey çok ama çok daha güzel ve renkli olacaktır!.. Renklerin dili çalışması da böylesi bir düşünceyle durgun gibi gözüken suya atılan bir taştır işte... Umuyoruz ki çevresine yaydığı / yayacağı halkalar çok çok ve kalıcı olsun!..
- Renklerin Satışa Etkisi
Ürünlerde kullanılan birbirinden farklı renkler, insanlarda çeşitli çağrışımlara sebep oluyor Çocukların en fazla dikkatini çeken renkler mavi ve kırmızı En uyarıcı, dinamik, tutkulu, dikkat çekici ve iştah uyandırıcı renk olan kırmızı, satış noktalarında ve gıda sektöründe kullanılıyor.
Parlak, canlı, cana yakın, dışa dönük, mutlu ve çocuksu karaktere sahip turuncunun kullanım alanları: oyuncaklar, ucuz plastik malzemeler ve gençlere hitap eden yeni ürünler.
Kahverengi, toprakla bağlantısından dolayı güvenlik duygusunu pekiştirdiği için ev ve yemek sektörlerinde önemli bir renk.
Güvenilir, sağlam, emin izlenimini veren mavi, banka ve finans sektörlerinin tercihi. En ciddi renk: koyu mavi.
Yeşil: tabiatla olan bağlantısından dolayı tazeliği ve şifayı çağrıştırıyor. Koyu yeşil, prestij ve güvenliğin önemli olduğu sektörlerde tercih ediliyor.
- En güçlü renk olan siyah, fiyatı yüksek ürünlerde kullanılıyor Renklerin, insanlarda çeşitli çağrışımlara sebep olduğu ve bunun da satışı etkilediği belirtiliyor.
Yapılan araştırmaların, çocukların en fazla dikkatini çeken renklerin mavi ve kırmızı olduğunu, yeşil rengin prestij ve güvenliğin önemli olduğu sektörlerde kullanıldığını, temizlik, parlaklık, sadelik ve masumiyet duyguları veren beyazın ise özellikle çocuk ve sağlık ürünlerinde tercih edildiğini ortaya koyduğu bildiriliyor. Uzmanlar, ürünün, logonun ve paketlerin renklerinin, insanlar üzerindeki çağrışımları dikkate alınarak seçilmesi durumunda, başarı oranının daha yüksek olacağı konusunda birleşiyor. Çocukların, ürünlerin biçimlerinden çok renkleriyle ilgilendiklerini vurgulayan uzmanlar, "Yapılan araştırmalar, çocukların en fazla dikkatini çeken renklerin mavi ve kırmızı olduğunu ortaya çıkarmıştır" dediler.
Uzmanlar, renklerin insanlar üzerindeki etkisini şöyle açıklıyor:
- Kırmızı: Kırmızı, vücuttaki hipozun salgısını harekete geçirir. Daha hızlı nefes almayı sağlar ve kan basıncını, kalp atışlarını, adrenalin salgısını yükseltir. Bu reaksiyon sonucunda kırmızı, heyecan ve yüksek enerjiyi çağrıştırır. Aynı zamanda en uyarıcı, seksi, dinamik, tutkulu ve dikkat çekici renktir. Özellikle dikkat çekmesi istenen satış noktalarında ve iştah uyandırdığı için gıda sektöründe kullanılır.
- Turuncu: Gün batışıyla sonbaharın yanık renklerini çağrıştırır. Parlak, canlı, cana yakın, dışa dönük, mutlu ve çocuksu bir karaktere sahiptir. Oyuncaklarda, ucuz plastik malzemelerde ve gençlere hitap eden yeni ürünlerde kullanılır. Canlı turuncu tonlar, kırmızı gibi dikkat çektiği için satış noktalarında, iştah açıcı olduğu için fast-food mekanlarında ve buradaki işaretlerde kullanılır.
- Sarı: Güneş ışınlarının rengi olduğu için aydınlık ve sıcaktır. Parlak sarı tonları dikkat çekici, neşeli ve enerjiktir. Satış noktasında kullanmak için çok uygundur. Otopark duvarları gibi dikkat çekilmesi istenen noktalarda siyah ve sarı kombinasyonu uygundur. Ayrıca yemek servis alanlarında ve ürünlerinde kullanılır.
- Kahverengi: Toprakla bağlantılı bir renk olduğu için tutarlılık, süreklilik ve zenginlik çağrıştırır. Toprak renkleri genelde olumlu etki doğurur. Ancak moda sektöründe sorunlu renk olarak değerlendirilir. Kahverengi, ev sektöründe çok kullanılan bir renktir. Toprakla bağlantısından dolayı güvenlik duygusu pekişir. Yemek sektörü için de önemli bir renktir. Bal ve çikolata gibi ürünler sebebiyle lezzetli tatları, kepekli ekmek, kepekli pirinç, tahıllar gibi ürünler sebebiyle de sağlıklı ve organik ürünleri çağrıştırır.
- Mavi: Su ve havayla bağlantılı olduğu için her an hayatımızda var olması gereken ve her zaman orada olan bir renk gibi algılanır. Bu sebeple mavi güvenilir, sağlam, emin izlenimini verir. Banka ve finans sektörleri bu rengi tercih ederler. Mavinin suyla bağlantısından dolayı içeceklerin şişelerinde ve paketlerinde bu renk kullanılır. Aynı zamanda huzurlu ve sakin bir renk olan mavi, konsantrasyon ve rahatlama gerektiren ortamlarda ve hastanelerde kullanılır. Koyu mavi ise en ciddi renktir. Bu yüzden polis ve pilot üniformalarında kullanılır.
- Yeşil: Tabiatla olan bağlantısından dolayı tazeliği ve şifayı çağrıştırır. Koyu yeşil, para ve prestij rengidir. Prestij ve güvenliğin önemli olduğu sektörlerde kullanılır. Ispanak, salata gibi sebzelerin tonları ise gıda sektöründe kullanılır. Mavi-yeşil birlikteliği kaplıcaları çağrıştırdığından, hijyen ürünleri için kullanılır.
- Mor: Kraliyet rengi olduğu için şıklığı ve zenginliği hatırlatır. Aynı zamanda esrarengiz, ruhani ve duygusal bir renktir. Mor, kırmızının heyecan ve seksiliği ile mavinin huzurunun karışımıdır.
- Beyaz: Gözün en parlak algıladığı renktir. Bu yüzden işaretlerde, paketlerde ve satış noktalarında zıtlık oluşturarak dikkati çekmek için kullanılır. Temizlik, parlaklık, sadelik ve masumiyet duyguları veren beyaz, özellikle çocuk ve sağlık ürünlerinde kullanılır.
- Siyah: Karanlık ve geceyi çağrıştırdığı için esrarengiz, güçlü, klasik ve şık bir renk olarak algılanır. En güçlü renktir. Fiyatı yüksek ürünlerde kullanılır. Örneğin, yemek sektöründe "gourmet" ürünlerin paketlerinde görülür. Ağır bir renk olduğu için düşme ya da batma izlenimi doğurabilir. Bu sebeple uçaklarda ve gemilerde kullanılmaz. Siyah ve beyaz iki zıt renktir. Kuvvet ve açıklık, güç ve sadelik birlikteliğini vermek için kullanılan en klasik kombinasyondur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder